27 Kasım 2009 Cuma

Bayramı N'kadar Biliyoruz? Soruları


Soru 1:
 Bayramda cepleri dolduran erkeklerin;

Ergenlik çağına giren erkeklerin sohbet konusu,
Ergenlik çağı ortasındaki erkeklerin kapısından geçme cesareti gösterdikleri,
Ergenlik sonrası erkeklerinde bizzat gittikleri

olan devlet kurumları n'releridir?


Soru 2:
Kurban bayramlarında milli olmamış erkeğin kesilmesi n'kadar doğrudur?

Soru 3:
Kesilen erkek hayvanları gazete, tv ve bizzat canlı olarak kadınların izlemesi caiz midir?

Soru 4:
Elinizde biri erkek biri dişi olmak üzere aynı yaşta iki kurbanlık var. Bu iki kurbanlıklar birbirine aşık. Her türlü değerlendirmeyi yaparak önce hangisini, n'den kesersiniz? Yazınız..

1.,2.,3. soruya birer kilo kemikli, 4. soruya 5 kilo sırt bölgesinden et..

26 Kasım 2009 Perşembe

Yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan gibi bişi



Soru açık :)
Şaka şaka :)
 Bu bir dergi kapağı... Hem de bizim şirketin girişinde duruyor :) Gelip geçerken durmadan bakıp gülüyorum :)
Orjinali ise şu:



Peki soru doğru mu? Girilmeyen bölgeler cazip mi? Sapıklaşmadan cevaplamamız gerekecekse, acaba insana elde edemediği mi değerli geliyor? Eğer öyleyse neden komşunun tavuğu bize kaz görünüyor falan filan...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Günün Sözü


Eğer boyu değil de işlevi önemli olsaydı kadınlar İsviçre çakısıyla evlenirlerdi.

Kaynak Ek$i Sözlük olup, gün içerisin de oha derdirten sözdür.

17 Kasım 2009 Salı

Kaç Yıl Gerek, Bana Dönmen İçin?

Şimdi, kimsenin peşinden koşmadım diyemem. Demem. Koştum. Çok koştum, yoruldum hatta...


Platonik takıldığım da oldu. Ama az oldu.

Neyse, şu bir gerçek ki; pişmanlık duymadığım ilişki sayım iki.

Evet. 2...

Gerisi?

Boşluk hissinden başka bir şey uyandırmıyorlar bende... Ha, şunu da inkar edemem bana hepsi bir şeyler kattı. Bugünkü aşk kavramıma, ilişki, arkadaşlık, güven... Hayatta ne düşünüyorsam ne yapıyorsam ne ediyorsam hepsinde payları var bütün ilişkilerimin...

Misal bende bir güven problemi var. E bu durduğu yerde ortaya çıkmıyor ya?

Keza, aşk kavramım da çoğu yaşıtımdan farklıdır. 90'lıların çoğu kimi ne kadar öptüğünü vs aşk olarak düşünür. Ben böyle düşünmüyorum...

Benim için bir insanın aşk kavramı ifade edebilmesi için sağlam karakterli olması, geleceğimde yer tutacağını bana hissettirmesi gerek. Anlık yaşayamam ben... Bana ters...

Keza, bir ilişki benim için sadece el ele tutuşup gezme vesaire de değildir. Oturup adam akıllı derdimi paylaşamayacağım, bir kitap bir film konusunda oturup fikir paylaşımı yapamayacağım birini niye hayatıma ortak edeyim?

Yaklaşık iki - iki buçuk yıldır da { bir takım falsolu vuruşları saymazsak } bir kız arkadaşım olmadı... İşin aslı eksikliğini de hissetmezdim ya, hayat gailesi yavaştan baş gösterince durup düşünür oldum; ben nerede hata yapıyorum?

Hayata karşı duruşum mu yanlış?

İlişkilere bakışım mı?

Ne?

Ve ben, bir türlü gelmeyen sevdiceğe şarkılar mırıldanıp şiirler yazıyorum; safım ya ben...

"Kaç yıl gerek, bana dönmen için... Kavruldu kalmadı, yandı içim..."

11 Kasım 2009 Çarşamba

Erkekler düzeni mi sever karmaşayı mı?

Eveeeet önümüzde Serzeniş Meraklısı'nın yazısıyla çıkan ve bana cevap hakkı doğmasıyla gelişen bir yazı var...Özellikle bu yazıyla cevap hakkı doğacak olan erkekleri ve bana hak vermek üzere bayanları -bakınız kadın değil :)- buraya alabiliriz. :)

Patronumuz oturmuş üşenmemiş, benim sayfalarca diyebileceğim bir yazı yazmış. Yazıyı yazmaya doyamamış adama, bir sefer yetmemiş, iki kere oturmuş yazının başına... Utanmasa daha da konuşacakmış da, "Şöyle birazcık kıvırayım, hatun milleti carlamasın" diye yazmayı kesmiş. Kendisinin kendi içinde çelişen yazısını hala okumamış olanlarınız, ben bu kadar konuşunca da merak edenleriniz varsa bağlantısını vereyim de konuya döneyim :) (Aslında 1 post altımda duruyor ama  tıklayın be, o kadar link yaptım :)) Buyrun tıklayın efendim.

Erkekler karmaşayı sever. Mümkünse kız dediğin aklını karıştırsın hatta aklını alsın adamın. Bugün gülücük atsın, yarın yüzüne bakmasın. Yanında "Canım, ama bitanem" diye konuşsun, uzaktan hiç tanışmıyormuş gibi davransın. "Ah be.. Şu hatun benim olsa..." diye içlensin adam, düşünemesin elde edebileceğini... O zaman kız ilgi çekici bir hal alır çünkü. Ancak o zaman kız "elde edilmeye değer"dir. Geçen bi arkadaşımın söylediği gibi "1 şişe karadut şarabına bakar o kız" denmesin. Uğraştırsın, yıldırsın, aşık etsin, süründürsün. Kız ölümüne sevsin, ama her an gidebileceğini de göstersin.

Bütün bunların ışığında erkeklerin karmaşayı sevdiğini söylüyorum ben. Fakat bir kısım insan çevresi de diyor ki "Neden insanlar evliliği seçiyor o zaman?" "Neden evlenilecek kızlarla eğlenilecek kızlar diye kategoriler oluşturuyor bu erkekler?" Karmaşayı bu kadar seven erkek neden günün birinde evleniyor?

Evleniyor da ne oluyor allah aşkına? Birkaç zaman sonra sıkılıyor. Kız elde çünkü ona göre... Koskoca resmi evrak var elinde adamın :) Sevgiliyken orada burada el ele gezen, cafelerde yemekler yiyen, öğrenci-bekar evlerinde geceleyen tipler evlenince tüm hayat tarzları değişiyor. Mis gibi, temiz çarşaflı, içine bir sürü para harcanan evleri varken neden bir bekar evinde yatsınlar mesela? Ya da kız bütün gün evde oturuyorsa, çalışmıyorsa ve akşama yemek yapıyorsa neden dışarıda eskisi kadar sık yesinler? Sevgiliyken fırsat buldukça kucak kucağa otururken şimdi parmakta yüzüklerle evlilik kurumunun ağırlığıyla sanki ayıpmış gibi oluyor mumilletin yanında o kadar samimi olmak? Doğrusu bu demiyorum, ama olan bu beyler bayanlar... Ailesinden böyle görmediği için  garip kaçıyor bu tavırlar. Sevgiliyken, kız, sevgilisi evinde otururken bir başka kız arkadaşında yatıya kalabiliyor ya da geç saatlere kadar kız kıza vakit geçirebiliyor ama evlenince "onların evi"ne adam evde onu beklerken gidemiyor işte. Erkek "Bence olmaz" diyor ne kadar modern olsa da. "Benim annem bir gece yapmadı öyle bir şey" diyor. Suçu yok, evlilik kurumunu o sanıyor.

Sonraaa bu tekdüze, bu monoton yaşam sıkıyor. Yan yana eğlenmeyi unutuyorlar. Adam başka heyecanlar arıyor, kadın kendi halinde takılıyor, bazı bazı saman altından su yürütüyor. Sonra etrafta evlenecek adaylar "Aman ha bekarlık sultanlıktır" deniyor.


Erkeklerin sevdiği bir düzen varsa o da "anne düzeni"dir. Çamaşırları mis gibi olsun, evi hep temiz olsun, yemekler pişsin önüne konsun... Annesi onu nasıl alıştırdıysa o düzen bir ömür öyle devam etsin. Hatta eşi bir de annesi gibi yemek pişirebiliyorsa ohhh ne ala. Bir zaman sonra evdeki eş "anne düzeni"ne geçiyor, hatta anne oluyor ve böylece işin kalan bütün heyecanı da -hala varsa- yok oluyor.

"Evlilikte aşkı canlı tutmanın 10 yolu", "Evlilik hayatınıza heyecan katın" gibi gazete-dergi haberleri boşuna mı çıkıyor sanıyorsunuz?
Yazımı bitiriken istisnalar kaideyi bozmaz demek istiyorum. %2-3'lük dilimdekiler sözüm meclisten dışarı :)

8 Kasım 2009 Pazar

Güzel mi? Çirkin mi?

Bir insan neye göre koyar bu yargıyı? Her zaman deriz ya "güzellik görecelidir" diye kime göre, neye göre bu kavram? Düşündüm ama işin içinden çıkamadım. Bilmiyorum bazen bir insana günlerce bakıp beğenebilirsiniz daha sonrasın da aslında hiç güzel değilmiş gibi farklı duygular da yaşıyabilir insanlar.

Hani bu kriterlerin en başından bir kaç şey gelebilir aslında, fazla kapsamlı yazmıyacağım zaten herkes ne anlatmak istediğimi anlıyabilecek kadar zeki olduğunu düşünüyorum.

1. zayıf-şişman haliyle balık eti ya da ondan daha zayıf bir insan makbuldur denilebilir. Tabi sıfır beden de seven vardır.

2. eli yüzü düzgün kriteri, bakarsın şöyle bir insana suratında sivilce var mı? elleri düzgün mü? tırnakları düzgün kesilmiş mi? Çarpık bacaklı mı?

3. temizlik, evet şöyle bir saçına, özellikle eline giydiklerine bakılıp kısmen anlaşılabilir bir faktör.

4. bakım, günümüzde ki kadınların bakım anlayışı maalesef kimsayasal ürünleri suratlarına sürerek sağladığı bakımdan ibaret neyse bunu da geçtim şimdi bakımın tanımı gibi konuyu dallandırmayayım.

Peki bunların hepsi sağlanıyorsa bir kadını diğer bir kadından FİZİKİ olarak ayırabilecek özellik nedir ki yani neye göre seçim yaparız. Gerçekten güzel midir? Yoksa değil midir?

Yumak

buraya kimsecikler birşeyler yazmadığı zaman, öksüz kaldığı hissine kapılıp birşeyler yazasım geliyor...
bana yazdırmak için mi yapıyorsunuz, bunu anlamış değilim...
bir klişeyle programımıza ara veriyoruz...
"kadınlar karmaşık yaratıklardır..."
aslına bakarsanız; -sözüm size karmaşa bekçileri!- pekte karmaşık değilsiniz...
bir ilişkide, avcunuzun içinde karışık bir yumak olsun istiyorsunuz, daima...
o yumakla oynayıp, hoş vakit geçirmekten, sağa sola koşuşturmaktansa,
gereksiz ve fazla merakınızdan olsa gerek, "acaba içinde birşeyler mi gizli?" diyerekten çözmeye başlıyorsunuz...
gördüğünüz tek şey, dışarıdakinin aynısı... ip!
sonra, oynayasınız geldiğinde, ip yumağından eser kalmadığını fark ediyorsunuz, bak sen şu şansa ki...
bu evrede, o lanet olası yumağı, daha az önce kendinizin çözmüş olduğu gerçeği unutuluyor elbet...
başka bir yumak istiyorsunuz erkekten... başka bir karmaşa. bir karışıklık!
erkek, bir yumak daha veriyor el kremleri, losyonlar ve envai çeşit kimyasalla pamuksulaştırdığınız avcunuza...
oynuyorsunuz... on dakika... yirmi dakika... birkaç saat... birkaç gün...
sonra, merak edip tekrar çözmeye koyuluyorsunuz... kimyanızdan olsa gerek, geçmişten ders almakta yok hamurunuzda...
büyük bir iştahla çözüyorsunuz... sağdan geçir, altından al, üstünden sok! kısa sürede o güzelim yumak, o büyük çabalarla sarılmış ip bütünü, bozuluyor...
tekrar sarmak fikrinin aklınıza gelmemesini ve kendinizin çözdüğünü unutmanızın yanı sıra, "neden bu kadar çabuk söküldüğü" hakkında erkek tarafına çıkışıyorsunuz...
sonra erkek, bunca çıkışa dayanamayıp, yapay yumaklarla gününüzün güzel geçmesi için çabalıyor.
sonra siz yine çözüyorsunuz, o bir tane daha oluşturuyor...
yapageldiğiniz şeyin, tekerrür olduğunu fark ediyorsunuz, ardından...
tekerrür denen şeyin, aynı insanla yapılmasından mütevellit, rahatsızlık duyuyorsunuz, siz zararlı bünyeler...
sonra, başka bir insanın avcunuzun içine verdiği yumağı çözmenin, daha heyecanlı olacağı fikri aklınıza düşüyor...
ne tesadüf ki, bu aşamadan sonra, o pamuk yumuşaklığı formatındaki avuçlarınızın içine, başlarda özenle, sonralarında zoraki konulan yumaklarla oynamıyorsunuz. çözmüyorsunuz da... öylece duruyor bir köşede... başlarda yapmanız gerekeni, son demlerinde yapıyorsunuz... ee, haşlama ilişki, bir işe yaramıyor elbet...
erkek ya bıkıyor, ya bıkmak zorunda bırakılıyor...
siz, başka bir avcun, benzer bir ip yumağını avcunuza özenle bırakmasını hayranlıkla izlerken, erkek, her birini özenle çözdüğünüz yumakların karman çorman ettiği odasını toparlamakla meşgul oluyor...
yumaklar eski haline gelmiyor. eskisi kadar mükemmel gözükmüyor mesela... ya da eskiden olduğu gibi basit osla da, eğlenceli olamıyor...
siz, arkanızı toplamadan çekip gidiyorsunuz...
erkek, yaşantısına bir türlü devam ediyor. ya gerçekten umursamıyor gidişinizi, ya kahroluyor. ya umursamaz gibi davranıyor, ya da ortak arkadaşlarınıza dil dökerek ömrünün bir kısmını tüketiyor...
siz, değişik insanlar, aynı yaşanmışlıklarla, yani tekerrürden ibaret bir hayat yaşarken, erkek yaşadıklarına sürekli değişik tepkimeler vermek zorunda bırakılıyor...
peki bu hikaye nasıl bir sonuç mu doğuruyor? anlatayım...
kadın, karmaşık bir yapı olarak algılanıyor. aslında olmadığı, herkesin gözünün önünde olduğu halde kimse görmek istemiyor, konduramıyor basitliği, bunca acı çektiren ve aynı zamanda bunca mutlu da eden bir canlıya...
kadın, yaşıyor hayatını. envai çeşit fabrikanın ipliğine dokunarak, çözerek, karıştırarak...
erkekse çabalarına bakıyor, kadının ardında bıraktığı topuk seslerinin, dağınık odasındaki hali, uğultuları eşliğinde... şaşırıyor, üzülüyor, kırılıyor, darılıyor, güceniyor, her ne bok yiyorsa yiyor!
kadının avcuna büyük hevesler ve mutluluklarla ya da dayatma karşısında istemeden de olsa bıraktığı tüm yumakları gözlemliyor bir süre... izliyor, düşünüyor, izliyor, üzülüyor, izliyor, lanet okuyor...
süreci tamamlamasının hemen ardından toparlıyor dağınık odasını, yumaklarını... hayatında yer alacak bir sonraki teknoloji -kozmetik- harikası için, hayatında yer alacak bir sonraki açık olan avuçları doldurmak için...
erkek birbirine girmiş ipleri tekrar yumak haline getirirken, üzgünlüğünün ve sıkıntısının getirisi, çözemediği yerleri bir makas yardımı ile kesip atıyor. makyajını tazeledikten sonra çekip giden kadının darmadağın ettiklerini toplamak yorgun ve bıkkın bir hale sokuyor adamı. eksiltiyor, bir sonraki avuca vereceklerini...
sonra, yani odasını tamamen topladıktan sonra, erkek tekrar yaşam belirtileri gösteriyor, eksik de olsa... tekrar ediyor yaşadıkları. hayatına giren her kadın karşısına geçip, avcunu açıyor... gün geçtikçe açılan avuçları umursaması da, içine özenle bıraktığı yumakta, özeni de azalıyor...
daha az yaptığı müddetçe sevildiğini gören erkek, her ilişkiden sonraki toparlama evresinde, makası daha sık kullanır hale geliyor. eksilttikleri artık bir dezavantaj gibi değil de, bir avantajmışçasına lanse oluyor gözünde...
adam deneyim kazanırken, değerlerini kaybediyor bir bir...
kadın, hala aynı şeyleri yaşamakta... belki de daha büyük bir yumak istemek, tek yaptığı değişiklik. ve pek tabii, hayatındaki insan sürkülasyonu... bir de bunun yanında modaya uyum göstererek takındığı ruh halleri ve tavırlar var ki, bunlar da "aynı şeyler"e dahil edilebilir bana sorarsanız...
adam, makas kullanımına ilgisi arttıkça, ilişkileri daha uzun sürmeye, kadınlardan daha çok ilgi, alaka, samimiyet ve sevgi görmeye başlıyor... birşeyler vermedikçe, yani elinde ve avucunda hiçbirşey kalmayınca,
hayatına giren kadınlar tarafından mükemmel olarak adlandırılıyor, el üstünde tutuluyor... oysa, adam hiçbirşey yapmıyor. düşünmüyor, yardımcı olmuyor, çözümcü olmuyor, sağduyulu olmuyor, empati kurmuyor... kadının hayatına birşeyler katma çabasından sıyrılıp kafasının dikine göre yaşamaya başladığı anda, bak sen şu tesadüfe ki tüm kadınlar yollarına güller döküyor, güzel kokulu vücut yağlarıyla masaj yapmak için gün sayıyor ve ulaşılmaz görüyor...
ve son...
duygusuz olmaya mecbur olan bir adam... ve, hiç değişmeyen kadın...
...
bu konu üzerine, daha fazla yazardım da... çok uzadı, çok dallanıp budaklandı...
kısacası, kadın karmaşık değildir. yalnızca karşısında sürekli bir karmaşa, sürekli çözebileceği birşeyler olsun ister...
siz ona, sürekli değişik alanlarda çözebileceğini kanıtlayabileceği imkanlar yarattığınız müddetçe, o, size avuç açmaya devam edecektir...
ha, bir de şu var ki, makas kullanma eğilimi gösterdiğiniz taktirde, ulaşılmaz diyerek niteleseler de sizi, size sunulan hiçbir güzellik, özene bezene yumakları oluşturduğunuz dönemlerde yaşadıklarınızın yerini tutmayacaktır... çaba göstermeyi sever, insan dediğin... çabalamadığı herşey, değersizdir insanın gözünde...
bir kadının en mükemmel aşkı olmak için adlı bir yazı yazmıştım. bu anlattıklarım, o seviyeye ulaşmak söz konusu olduğunda, nihenk taşı kıvamındadır... keza orada modellediğim erkekte, elinde ve avucunda hiçbirşey olmayan biriydi...
eklemem gerektiğini hissettim... bu yazıdaki modeller, yer değiştirebilir. yani iyi niyetli taraf kadın, umursamaz ve çözme arzusuyla kavrulan taraf erkekte olabilir. örneklerini de görüyor-duyuyoruz...
bunca şey söyledikten sonra, bir soru sormak niyetindeyim, bu yazıyı yorumlayacak olan herkese...
yaşanmışlığından ötürü bıkkın düşüp, sunduklarını azaltan, duygusuzlaşan, bazı çok önemli noktaları önemsizleştiren kadının-erkeğin hayatına giren, hiçbir değerini kaybetmemeyi başararak o günlerine gelmiş, herşeyi ilkmiş gibi büyük bir heyecan ve mutlulukla yaşamaya odaklanan adamın-kadının ne suçu günahı var?
bence asıl tartışılması gereken de bu... herkes birşeyler yaşıyor, tecrübe ediyor iyili-kötülü... ama kimisi, bir sonrakini güzelleştirmek için, yaşadıklarına tecrübe diyerek üzerine birşeyler katma çabası içindeyken, kimileri de yaşadıklarına kayıp gözüyle bakarken, bir sonraki davranışında gözlemlenecek olan, sürekli bir eksilme içerisinde sürükleniyorlar...
pozitif ve negatif kutupların birleşmesi gibi olmasa gerek, bu iki farklı ucun bir ilişki içerisinde olması...

1 Kasım 2009 Pazar

aşk iki kişiliktir derken?


Bızbız olarak yazsam dağlara taşlara, yataklara sexlere vurulabilecek bu yazıyı daha anlamlı bir zeminde olması açısından şöyle devam etmek istedim;
...
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini
...
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten
...
Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar
..
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden
..
yukarıdaki dizeler A. Bahramoğlu'na aittir...

asıl soru aşk ikişiliktir de? iki kişilik midir? iki kişi midir? ikinci kişi midir?

peki ya tek eşlilik? it's fubar...