24 Aralık 2009 Perşembe

Toplantı Vol2.

Şuan için düşünülen tarih, yer, mekan bilgileri;
Tarih: 27 Aralık 2009
Saat: 14:00
Yer: Taksim
Mekan: Kallavi
Adres: İstiklal Caddesi, Kallavi sokak No:2
Tarif: Tünel istikametine doğru giderken, Sent Antuan kilisesini biraz geçtikten sonra sağ köşede ki starbucks'ın sokağına girdiğinizde ki sağ tarafınıza denk gelicek ilk kapıdan girdiğiniz de en üst kat.

Yorumlarınızı bekliyorum...

23 Aralık 2009 Çarşamba

Kıskanmak

Kıskançlık kötüdür; karşındakini boğar, iyidir; aşkın ispatıdır falan filan.

Kıskanmak bende utanç duygusunu getiriyor.

Kıskanç adamız vesselam, yeri gelir harbiden boğarız kıskançlığımızla aynı zamanda da boğuluruz da. Sinir harbidir kıskançlık... Bir şüphe hali...

Sürekli bir sorguculuk, hem kendini hem karşıdakini...

Seviyorsundur işte ya kıskanıyorsan falan ama kıskançlık biraz kendine biraz da çevreye güvensizliktir.

Güvenmiyorum arkadaş kendime.

Bir kadını sonsuza kadar elimde tutabilecek kudreti bulmuyorum!

Bu kadar net ya...

Sonsuza kadar sevebilirim evet, ancak iş "o"nun için çevreyle mücadele etmeye gelince fıs...

Edemem.

Her konuda hakkımı savunabilirim ama aşkımı ispat edip kadınımı tutup kolundan başka yere götürebilecek gücüm yok.

Yok işte.

Napayım?

Bu yüzden de kıskançlık utanmakla kardeş bende...

Çevreye de güvenmiyorum...

Elalem piç olmuş arkadaş.

Ona yazayım, buna yazayım, şu hatunu keseyim, aman öbüründen geri kalmayayım...

En iyi arkadaşının nişanlısını düğünden bir hafta önce ayartanlar var ya, şimdi isim isim saymayalım bunları...

Olayın bir de "karşıdaki insan", yani kıskanmak eyleminin edilgeni kısmı var...

Kıskanılan...

Kıskanılmak hoştur...

İlk başlarda bir ego tatmini vardır...

Hele kıskanılan kendine güvensiz biriyse güven tazeler...

"Paylaşılamayan" sendromu...

Bir süre sonra kıskançlık, bir ok gibi... Bin ok gibi saplanır...

İki çare vardır.

Ya acıdan bağırıp okları vücudundan çıkartıp yoluna devam edecektir...

Ya da o oklara eklenecek bin okla daha yaşamayı öğrenecektir...

21 Aralık 2009 Pazartesi

Halka açık, Erkek blogları Toplantısı Vol. 2

Epey zamandır ikincisini istediğimiz erkek blogları toplantısının duyurusunu radikal bir kararla açmış bulunmaktayım. Yazarlarımızdan Serzeniş Meraklısı arkadaşımızın asker'e yollamıyacağımızı kutlamamızın akabinde eğer varsa 26 aralık'ta ki ehliyet sınavı sonrası moral depolamak isteyen bütün takipçilerimizi bekleriz.

Şuan için düşünülen tarih, yer, mekan bilgileri;
Tarih: 27 Aralık 2009
Yer: Taksim
Mekan: ---

Katılım büyüklüğüne göre yer rezarvasyonu yapılabilir, mekan değiştirelebilir herşeye açığız yeter ki kesin geliceğinizi bildirip görüşlerinizi yansıtınız.

14 Aralık 2009 Pazartesi

After Sex Dialogue

arkadaşım anlattı.. yaşanmış mıdır, yaşanmışlara yazılmış mıdır bilemem;

xy: nasıldı , iyi miydi?
xx: hiç yoktan iyidir, spor yapmış olduk bari
xy: o kadar kötü müydü ya :s

: )

12 Aralık 2009 Cumartesi

Aşk 2 kişi midir? 2 kişilik midir? Vol2

bazen birine aşıkken, 2. bir kişiye daha aşık olma ihtiyacı nedendir? insan doğasına mı aykırıdır tek eşlilik?

3 Aralık 2009 Perşembe

Bu şarkı da sana gelsin!

her dallamanın yanında güzel bir kız vardır; ve o kız o dallamaya köpekler gibi aşıktır..

her tombul çirkin kızın taş gibi bir arkadaşı vardır; siz o taş gibi kıza yazarsınız, tombul kız da size..

kızdan iyi dost olmaz; belli bir zaman sonra onu becermeyi düşünürsünüz.. (istinsnalar hariç)

esmer bir kızla çıktığınızda sarışınları; sarışınla çıktığınızda hep bir esmeri arzularsınız..

koca memeli değil koskocaman memeli hatunlar genelde çok sevilir ama ironik bir şekilde estetik bulunmaz; hollanda ineği diye arkasından dalga geçersin...

ne zaman sevişmek için bir kıza yazsanız aşık olursunuz; yatmalık bir kıza da aşık..

bızbız

1 Aralık 2009 Salı

Yüzük

Şu yaşıma geldim, bukadar genç yaşta kızların yüzük isteme mevzusunu, erkeğin yüzük takma dürtüsünü çözemedim..
Yok gurbete giden kızın başı bağlanırmış, başkaları bakmazmış.. Yok yüzük takan erkek ...

Genç yaşta nişanlanmak niye?

27 Kasım 2009 Cuma

Bayramı N'kadar Biliyoruz? Soruları


Soru 1:
 Bayramda cepleri dolduran erkeklerin;

Ergenlik çağına giren erkeklerin sohbet konusu,
Ergenlik çağı ortasındaki erkeklerin kapısından geçme cesareti gösterdikleri,
Ergenlik sonrası erkeklerinde bizzat gittikleri

olan devlet kurumları n'releridir?


Soru 2:
Kurban bayramlarında milli olmamış erkeğin kesilmesi n'kadar doğrudur?

Soru 3:
Kesilen erkek hayvanları gazete, tv ve bizzat canlı olarak kadınların izlemesi caiz midir?

Soru 4:
Elinizde biri erkek biri dişi olmak üzere aynı yaşta iki kurbanlık var. Bu iki kurbanlıklar birbirine aşık. Her türlü değerlendirmeyi yaparak önce hangisini, n'den kesersiniz? Yazınız..

1.,2.,3. soruya birer kilo kemikli, 4. soruya 5 kilo sırt bölgesinden et..

26 Kasım 2009 Perşembe

Yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan gibi bişi



Soru açık :)
Şaka şaka :)
 Bu bir dergi kapağı... Hem de bizim şirketin girişinde duruyor :) Gelip geçerken durmadan bakıp gülüyorum :)
Orjinali ise şu:



Peki soru doğru mu? Girilmeyen bölgeler cazip mi? Sapıklaşmadan cevaplamamız gerekecekse, acaba insana elde edemediği mi değerli geliyor? Eğer öyleyse neden komşunun tavuğu bize kaz görünüyor falan filan...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Günün Sözü


Eğer boyu değil de işlevi önemli olsaydı kadınlar İsviçre çakısıyla evlenirlerdi.

Kaynak Ek$i Sözlük olup, gün içerisin de oha derdirten sözdür.

17 Kasım 2009 Salı

Kaç Yıl Gerek, Bana Dönmen İçin?

Şimdi, kimsenin peşinden koşmadım diyemem. Demem. Koştum. Çok koştum, yoruldum hatta...


Platonik takıldığım da oldu. Ama az oldu.

Neyse, şu bir gerçek ki; pişmanlık duymadığım ilişki sayım iki.

Evet. 2...

Gerisi?

Boşluk hissinden başka bir şey uyandırmıyorlar bende... Ha, şunu da inkar edemem bana hepsi bir şeyler kattı. Bugünkü aşk kavramıma, ilişki, arkadaşlık, güven... Hayatta ne düşünüyorsam ne yapıyorsam ne ediyorsam hepsinde payları var bütün ilişkilerimin...

Misal bende bir güven problemi var. E bu durduğu yerde ortaya çıkmıyor ya?

Keza, aşk kavramım da çoğu yaşıtımdan farklıdır. 90'lıların çoğu kimi ne kadar öptüğünü vs aşk olarak düşünür. Ben böyle düşünmüyorum...

Benim için bir insanın aşk kavramı ifade edebilmesi için sağlam karakterli olması, geleceğimde yer tutacağını bana hissettirmesi gerek. Anlık yaşayamam ben... Bana ters...

Keza, bir ilişki benim için sadece el ele tutuşup gezme vesaire de değildir. Oturup adam akıllı derdimi paylaşamayacağım, bir kitap bir film konusunda oturup fikir paylaşımı yapamayacağım birini niye hayatıma ortak edeyim?

Yaklaşık iki - iki buçuk yıldır da { bir takım falsolu vuruşları saymazsak } bir kız arkadaşım olmadı... İşin aslı eksikliğini de hissetmezdim ya, hayat gailesi yavaştan baş gösterince durup düşünür oldum; ben nerede hata yapıyorum?

Hayata karşı duruşum mu yanlış?

İlişkilere bakışım mı?

Ne?

Ve ben, bir türlü gelmeyen sevdiceğe şarkılar mırıldanıp şiirler yazıyorum; safım ya ben...

"Kaç yıl gerek, bana dönmen için... Kavruldu kalmadı, yandı içim..."

11 Kasım 2009 Çarşamba

Erkekler düzeni mi sever karmaşayı mı?

Eveeeet önümüzde Serzeniş Meraklısı'nın yazısıyla çıkan ve bana cevap hakkı doğmasıyla gelişen bir yazı var...Özellikle bu yazıyla cevap hakkı doğacak olan erkekleri ve bana hak vermek üzere bayanları -bakınız kadın değil :)- buraya alabiliriz. :)

Patronumuz oturmuş üşenmemiş, benim sayfalarca diyebileceğim bir yazı yazmış. Yazıyı yazmaya doyamamış adama, bir sefer yetmemiş, iki kere oturmuş yazının başına... Utanmasa daha da konuşacakmış da, "Şöyle birazcık kıvırayım, hatun milleti carlamasın" diye yazmayı kesmiş. Kendisinin kendi içinde çelişen yazısını hala okumamış olanlarınız, ben bu kadar konuşunca da merak edenleriniz varsa bağlantısını vereyim de konuya döneyim :) (Aslında 1 post altımda duruyor ama  tıklayın be, o kadar link yaptım :)) Buyrun tıklayın efendim.

Erkekler karmaşayı sever. Mümkünse kız dediğin aklını karıştırsın hatta aklını alsın adamın. Bugün gülücük atsın, yarın yüzüne bakmasın. Yanında "Canım, ama bitanem" diye konuşsun, uzaktan hiç tanışmıyormuş gibi davransın. "Ah be.. Şu hatun benim olsa..." diye içlensin adam, düşünemesin elde edebileceğini... O zaman kız ilgi çekici bir hal alır çünkü. Ancak o zaman kız "elde edilmeye değer"dir. Geçen bi arkadaşımın söylediği gibi "1 şişe karadut şarabına bakar o kız" denmesin. Uğraştırsın, yıldırsın, aşık etsin, süründürsün. Kız ölümüne sevsin, ama her an gidebileceğini de göstersin.

Bütün bunların ışığında erkeklerin karmaşayı sevdiğini söylüyorum ben. Fakat bir kısım insan çevresi de diyor ki "Neden insanlar evliliği seçiyor o zaman?" "Neden evlenilecek kızlarla eğlenilecek kızlar diye kategoriler oluşturuyor bu erkekler?" Karmaşayı bu kadar seven erkek neden günün birinde evleniyor?

Evleniyor da ne oluyor allah aşkına? Birkaç zaman sonra sıkılıyor. Kız elde çünkü ona göre... Koskoca resmi evrak var elinde adamın :) Sevgiliyken orada burada el ele gezen, cafelerde yemekler yiyen, öğrenci-bekar evlerinde geceleyen tipler evlenince tüm hayat tarzları değişiyor. Mis gibi, temiz çarşaflı, içine bir sürü para harcanan evleri varken neden bir bekar evinde yatsınlar mesela? Ya da kız bütün gün evde oturuyorsa, çalışmıyorsa ve akşama yemek yapıyorsa neden dışarıda eskisi kadar sık yesinler? Sevgiliyken fırsat buldukça kucak kucağa otururken şimdi parmakta yüzüklerle evlilik kurumunun ağırlığıyla sanki ayıpmış gibi oluyor mumilletin yanında o kadar samimi olmak? Doğrusu bu demiyorum, ama olan bu beyler bayanlar... Ailesinden böyle görmediği için  garip kaçıyor bu tavırlar. Sevgiliyken, kız, sevgilisi evinde otururken bir başka kız arkadaşında yatıya kalabiliyor ya da geç saatlere kadar kız kıza vakit geçirebiliyor ama evlenince "onların evi"ne adam evde onu beklerken gidemiyor işte. Erkek "Bence olmaz" diyor ne kadar modern olsa da. "Benim annem bir gece yapmadı öyle bir şey" diyor. Suçu yok, evlilik kurumunu o sanıyor.

Sonraaa bu tekdüze, bu monoton yaşam sıkıyor. Yan yana eğlenmeyi unutuyorlar. Adam başka heyecanlar arıyor, kadın kendi halinde takılıyor, bazı bazı saman altından su yürütüyor. Sonra etrafta evlenecek adaylar "Aman ha bekarlık sultanlıktır" deniyor.


Erkeklerin sevdiği bir düzen varsa o da "anne düzeni"dir. Çamaşırları mis gibi olsun, evi hep temiz olsun, yemekler pişsin önüne konsun... Annesi onu nasıl alıştırdıysa o düzen bir ömür öyle devam etsin. Hatta eşi bir de annesi gibi yemek pişirebiliyorsa ohhh ne ala. Bir zaman sonra evdeki eş "anne düzeni"ne geçiyor, hatta anne oluyor ve böylece işin kalan bütün heyecanı da -hala varsa- yok oluyor.

"Evlilikte aşkı canlı tutmanın 10 yolu", "Evlilik hayatınıza heyecan katın" gibi gazete-dergi haberleri boşuna mı çıkıyor sanıyorsunuz?
Yazımı bitiriken istisnalar kaideyi bozmaz demek istiyorum. %2-3'lük dilimdekiler sözüm meclisten dışarı :)

8 Kasım 2009 Pazar

Güzel mi? Çirkin mi?

Bir insan neye göre koyar bu yargıyı? Her zaman deriz ya "güzellik görecelidir" diye kime göre, neye göre bu kavram? Düşündüm ama işin içinden çıkamadım. Bilmiyorum bazen bir insana günlerce bakıp beğenebilirsiniz daha sonrasın da aslında hiç güzel değilmiş gibi farklı duygular da yaşıyabilir insanlar.

Hani bu kriterlerin en başından bir kaç şey gelebilir aslında, fazla kapsamlı yazmıyacağım zaten herkes ne anlatmak istediğimi anlıyabilecek kadar zeki olduğunu düşünüyorum.

1. zayıf-şişman haliyle balık eti ya da ondan daha zayıf bir insan makbuldur denilebilir. Tabi sıfır beden de seven vardır.

2. eli yüzü düzgün kriteri, bakarsın şöyle bir insana suratında sivilce var mı? elleri düzgün mü? tırnakları düzgün kesilmiş mi? Çarpık bacaklı mı?

3. temizlik, evet şöyle bir saçına, özellikle eline giydiklerine bakılıp kısmen anlaşılabilir bir faktör.

4. bakım, günümüzde ki kadınların bakım anlayışı maalesef kimsayasal ürünleri suratlarına sürerek sağladığı bakımdan ibaret neyse bunu da geçtim şimdi bakımın tanımı gibi konuyu dallandırmayayım.

Peki bunların hepsi sağlanıyorsa bir kadını diğer bir kadından FİZİKİ olarak ayırabilecek özellik nedir ki yani neye göre seçim yaparız. Gerçekten güzel midir? Yoksa değil midir?

Yumak

buraya kimsecikler birşeyler yazmadığı zaman, öksüz kaldığı hissine kapılıp birşeyler yazasım geliyor...
bana yazdırmak için mi yapıyorsunuz, bunu anlamış değilim...
bir klişeyle programımıza ara veriyoruz...
"kadınlar karmaşık yaratıklardır..."
aslına bakarsanız; -sözüm size karmaşa bekçileri!- pekte karmaşık değilsiniz...
bir ilişkide, avcunuzun içinde karışık bir yumak olsun istiyorsunuz, daima...
o yumakla oynayıp, hoş vakit geçirmekten, sağa sola koşuşturmaktansa,
gereksiz ve fazla merakınızdan olsa gerek, "acaba içinde birşeyler mi gizli?" diyerekten çözmeye başlıyorsunuz...
gördüğünüz tek şey, dışarıdakinin aynısı... ip!
sonra, oynayasınız geldiğinde, ip yumağından eser kalmadığını fark ediyorsunuz, bak sen şu şansa ki...
bu evrede, o lanet olası yumağı, daha az önce kendinizin çözmüş olduğu gerçeği unutuluyor elbet...
başka bir yumak istiyorsunuz erkekten... başka bir karmaşa. bir karışıklık!
erkek, bir yumak daha veriyor el kremleri, losyonlar ve envai çeşit kimyasalla pamuksulaştırdığınız avcunuza...
oynuyorsunuz... on dakika... yirmi dakika... birkaç saat... birkaç gün...
sonra, merak edip tekrar çözmeye koyuluyorsunuz... kimyanızdan olsa gerek, geçmişten ders almakta yok hamurunuzda...
büyük bir iştahla çözüyorsunuz... sağdan geçir, altından al, üstünden sok! kısa sürede o güzelim yumak, o büyük çabalarla sarılmış ip bütünü, bozuluyor...
tekrar sarmak fikrinin aklınıza gelmemesini ve kendinizin çözdüğünü unutmanızın yanı sıra, "neden bu kadar çabuk söküldüğü" hakkında erkek tarafına çıkışıyorsunuz...
sonra erkek, bunca çıkışa dayanamayıp, yapay yumaklarla gününüzün güzel geçmesi için çabalıyor.
sonra siz yine çözüyorsunuz, o bir tane daha oluşturuyor...
yapageldiğiniz şeyin, tekerrür olduğunu fark ediyorsunuz, ardından...
tekerrür denen şeyin, aynı insanla yapılmasından mütevellit, rahatsızlık duyuyorsunuz, siz zararlı bünyeler...
sonra, başka bir insanın avcunuzun içine verdiği yumağı çözmenin, daha heyecanlı olacağı fikri aklınıza düşüyor...
ne tesadüf ki, bu aşamadan sonra, o pamuk yumuşaklığı formatındaki avuçlarınızın içine, başlarda özenle, sonralarında zoraki konulan yumaklarla oynamıyorsunuz. çözmüyorsunuz da... öylece duruyor bir köşede... başlarda yapmanız gerekeni, son demlerinde yapıyorsunuz... ee, haşlama ilişki, bir işe yaramıyor elbet...
erkek ya bıkıyor, ya bıkmak zorunda bırakılıyor...
siz, başka bir avcun, benzer bir ip yumağını avcunuza özenle bırakmasını hayranlıkla izlerken, erkek, her birini özenle çözdüğünüz yumakların karman çorman ettiği odasını toparlamakla meşgul oluyor...
yumaklar eski haline gelmiyor. eskisi kadar mükemmel gözükmüyor mesela... ya da eskiden olduğu gibi basit osla da, eğlenceli olamıyor...
siz, arkanızı toplamadan çekip gidiyorsunuz...
erkek, yaşantısına bir türlü devam ediyor. ya gerçekten umursamıyor gidişinizi, ya kahroluyor. ya umursamaz gibi davranıyor, ya da ortak arkadaşlarınıza dil dökerek ömrünün bir kısmını tüketiyor...
siz, değişik insanlar, aynı yaşanmışlıklarla, yani tekerrürden ibaret bir hayat yaşarken, erkek yaşadıklarına sürekli değişik tepkimeler vermek zorunda bırakılıyor...
peki bu hikaye nasıl bir sonuç mu doğuruyor? anlatayım...
kadın, karmaşık bir yapı olarak algılanıyor. aslında olmadığı, herkesin gözünün önünde olduğu halde kimse görmek istemiyor, konduramıyor basitliği, bunca acı çektiren ve aynı zamanda bunca mutlu da eden bir canlıya...
kadın, yaşıyor hayatını. envai çeşit fabrikanın ipliğine dokunarak, çözerek, karıştırarak...
erkekse çabalarına bakıyor, kadının ardında bıraktığı topuk seslerinin, dağınık odasındaki hali, uğultuları eşliğinde... şaşırıyor, üzülüyor, kırılıyor, darılıyor, güceniyor, her ne bok yiyorsa yiyor!
kadının avcuna büyük hevesler ve mutluluklarla ya da dayatma karşısında istemeden de olsa bıraktığı tüm yumakları gözlemliyor bir süre... izliyor, düşünüyor, izliyor, üzülüyor, izliyor, lanet okuyor...
süreci tamamlamasının hemen ardından toparlıyor dağınık odasını, yumaklarını... hayatında yer alacak bir sonraki teknoloji -kozmetik- harikası için, hayatında yer alacak bir sonraki açık olan avuçları doldurmak için...
erkek birbirine girmiş ipleri tekrar yumak haline getirirken, üzgünlüğünün ve sıkıntısının getirisi, çözemediği yerleri bir makas yardımı ile kesip atıyor. makyajını tazeledikten sonra çekip giden kadının darmadağın ettiklerini toplamak yorgun ve bıkkın bir hale sokuyor adamı. eksiltiyor, bir sonraki avuca vereceklerini...
sonra, yani odasını tamamen topladıktan sonra, erkek tekrar yaşam belirtileri gösteriyor, eksik de olsa... tekrar ediyor yaşadıkları. hayatına giren her kadın karşısına geçip, avcunu açıyor... gün geçtikçe açılan avuçları umursaması da, içine özenle bıraktığı yumakta, özeni de azalıyor...
daha az yaptığı müddetçe sevildiğini gören erkek, her ilişkiden sonraki toparlama evresinde, makası daha sık kullanır hale geliyor. eksilttikleri artık bir dezavantaj gibi değil de, bir avantajmışçasına lanse oluyor gözünde...
adam deneyim kazanırken, değerlerini kaybediyor bir bir...
kadın, hala aynı şeyleri yaşamakta... belki de daha büyük bir yumak istemek, tek yaptığı değişiklik. ve pek tabii, hayatındaki insan sürkülasyonu... bir de bunun yanında modaya uyum göstererek takındığı ruh halleri ve tavırlar var ki, bunlar da "aynı şeyler"e dahil edilebilir bana sorarsanız...
adam, makas kullanımına ilgisi arttıkça, ilişkileri daha uzun sürmeye, kadınlardan daha çok ilgi, alaka, samimiyet ve sevgi görmeye başlıyor... birşeyler vermedikçe, yani elinde ve avucunda hiçbirşey kalmayınca,
hayatına giren kadınlar tarafından mükemmel olarak adlandırılıyor, el üstünde tutuluyor... oysa, adam hiçbirşey yapmıyor. düşünmüyor, yardımcı olmuyor, çözümcü olmuyor, sağduyulu olmuyor, empati kurmuyor... kadının hayatına birşeyler katma çabasından sıyrılıp kafasının dikine göre yaşamaya başladığı anda, bak sen şu tesadüfe ki tüm kadınlar yollarına güller döküyor, güzel kokulu vücut yağlarıyla masaj yapmak için gün sayıyor ve ulaşılmaz görüyor...
ve son...
duygusuz olmaya mecbur olan bir adam... ve, hiç değişmeyen kadın...
...
bu konu üzerine, daha fazla yazardım da... çok uzadı, çok dallanıp budaklandı...
kısacası, kadın karmaşık değildir. yalnızca karşısında sürekli bir karmaşa, sürekli çözebileceği birşeyler olsun ister...
siz ona, sürekli değişik alanlarda çözebileceğini kanıtlayabileceği imkanlar yarattığınız müddetçe, o, size avuç açmaya devam edecektir...
ha, bir de şu var ki, makas kullanma eğilimi gösterdiğiniz taktirde, ulaşılmaz diyerek niteleseler de sizi, size sunulan hiçbir güzellik, özene bezene yumakları oluşturduğunuz dönemlerde yaşadıklarınızın yerini tutmayacaktır... çaba göstermeyi sever, insan dediğin... çabalamadığı herşey, değersizdir insanın gözünde...
bir kadının en mükemmel aşkı olmak için adlı bir yazı yazmıştım. bu anlattıklarım, o seviyeye ulaşmak söz konusu olduğunda, nihenk taşı kıvamındadır... keza orada modellediğim erkekte, elinde ve avucunda hiçbirşey olmayan biriydi...
eklemem gerektiğini hissettim... bu yazıdaki modeller, yer değiştirebilir. yani iyi niyetli taraf kadın, umursamaz ve çözme arzusuyla kavrulan taraf erkekte olabilir. örneklerini de görüyor-duyuyoruz...
bunca şey söyledikten sonra, bir soru sormak niyetindeyim, bu yazıyı yorumlayacak olan herkese...
yaşanmışlığından ötürü bıkkın düşüp, sunduklarını azaltan, duygusuzlaşan, bazı çok önemli noktaları önemsizleştiren kadının-erkeğin hayatına giren, hiçbir değerini kaybetmemeyi başararak o günlerine gelmiş, herşeyi ilkmiş gibi büyük bir heyecan ve mutlulukla yaşamaya odaklanan adamın-kadının ne suçu günahı var?
bence asıl tartışılması gereken de bu... herkes birşeyler yaşıyor, tecrübe ediyor iyili-kötülü... ama kimisi, bir sonrakini güzelleştirmek için, yaşadıklarına tecrübe diyerek üzerine birşeyler katma çabası içindeyken, kimileri de yaşadıklarına kayıp gözüyle bakarken, bir sonraki davranışında gözlemlenecek olan, sürekli bir eksilme içerisinde sürükleniyorlar...
pozitif ve negatif kutupların birleşmesi gibi olmasa gerek, bu iki farklı ucun bir ilişki içerisinde olması...

1 Kasım 2009 Pazar

aşk iki kişiliktir derken?


Bızbız olarak yazsam dağlara taşlara, yataklara sexlere vurulabilecek bu yazıyı daha anlamlı bir zeminde olması açısından şöyle devam etmek istedim;
...
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini
...
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten
...
Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar
..
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden
..
yukarıdaki dizeler A. Bahramoğlu'na aittir...

asıl soru aşk ikişiliktir de? iki kişilik midir? iki kişi midir? ikinci kişi midir?

peki ya tek eşlilik? it's fubar...

28 Ekim 2009 Çarşamba

Parçadan Bütüne #1


Bazı kızların ağızlarına sıçan erkek arkadaşlarına karşı yaptıkları tek şeyin ağızlarını biraz daha açmalarını genellesek mi genellemesek mi?

27 Ekim 2009 Salı

Böyle bakımlı olmayın!


Şu oje denen tırnaklarınıza sürdüğünüz boya maddelerini lütfen tırnaklarınızda parçalar halinde bulundurmayınız. Zira erkeklerin çoğunluğu ve kadınların da bir kısımı bu olaydan TİKSİNMEKTEDİR.

Eğer vaktin yoksa sürme! katkat süreceksen de sürme! bakımlı olmak oje sürmek değildir. Bakımlı olmaz temiz ve cildin durumuna göre kullanılan kremden geçer. Tabi kalkıp bunu da kadınlara benim öğreticek halim yok ama otobüste gördüğüm iğrençlik abidesini de anlatmadan geçemiyeceğim.

Otobüste başında durmak zorunda kaldığım genç kızın davranışlarını ister istemez izlerken, pardon boya küpünü izlerken bu çok bakımlı boya küpümüzün çantasından çıkardığı kremle ellerini kremlemesi ve kremin iğrenç kimyasal kokusuyla kendi parfümünün dayanılmaz ağır kokusu birleşince az kalsın bayılacaktım. Buradaki iğrençliği idrak edememiş arkadaşlar için de küçük not olarak bildireyim günde bilmem kaç kişinin bindiği otobüsün her yerine deydikten sonra o leş gibi el'e o vıcık vıcık kokusu bile bir halta benzemeyen iğrenç kremi sürersen sonuç bir hayli mide bulandırıcı olur. Dışarıdan görünüşte bakımlı dersiniz ama temizlik olmadıktan sonra...
hem bir kadının bakımlı olması demek boyanmaktan mı geçer?

Not:Fetişist filan değilim =D

26 Ekim 2009 Pazartesi

Pabucumun Emoları


Şöyle meydandan tünel'e doğru yürürken galatarasaray lisesini biraz geçtikten sonra yapıkredinin önünde oturan bir grup emo'yu bekçi edasıyla kıçlarını tekmeliyerek "s.... gidin evinize, sizin ananız babanız yok mu lan!" şeklinde kovalayıp, Delikanlı 4-5 abiyi ayarlayıp taksimin en görünür yerinde polisler olay yerine intikal edene kadar güzelce bir zopalayıp kameralara "anamıza küfür etti dövdük" şeklinde yine klasik delikanlık uydurmasını söyliyerek olayın içinden sıyrılmayı, ufo görmüş masum köylü haliyle taşlamayı istiyorum şu emoları.

Ya anlamıyorum ne buluyor bu kadınlar ya da erkekler bu tiplerde de bu akım böyle deli gibi büyüdü. Bir de bu tipler deli gibi metal müzik sevdalısı, çeşitli gruplar açıyorlar facebookta çoğu daha sakal'ı bile çıkmamış süt çocuğu Allah'ım sana geliyorum...

Uzaklar çoğaldı bir anda...


Bakmayın bana eskisi gibi değilim aslında.. bu gece anlamsız bir şekilde canım çok sıkkın..kaçacak yerler arıyorum..ne kaçacak bir yerim ne de şu saatlerde yorum yapan tanımadığım birinden başka kimse yok aslında..

benim için tek iyi haber çarşamba gecesi kapadokya'ya atıyorum kendimi..huzur mudur, başka birşey midir bilemem ama kaçıyorum kendi çapımda buralardan..sonra da İstanbul'a döndüğümde Trilye' ye  gideceğim o durgun denizi, güzel şaraplarıyla kutlayacağım..

Asıl gitmek istediğim yer Asos.. yıllardır gidemedim.. bu aylarda gidebilirim galiba..çok daraldığımı hissediyorum..bir gece çorba içmeye diye çıkacağım ve kendimi çanakkale boğazını izlerken bulacağım..tıpkı eski günlerdeki gibi..içimdeki o çocuğun öldüğünü ya da yaşlandığını biliyorum artık.. birşey lazım bana ama birşey?

bugün internetten ev baktım.. Asos'ta taş bir ev buldum..çok tatlı bir köy evi.. Nigar bize sponsor olsa da oraya alsak ve ilk ofisimizi oraya açsak..ben her gece balık pişirip, ellerimle meze yaparım valla..parası çok değil valla... 16bin TL ...310 metrakare çohh tadlu bir yer : ) hadi nan bir kere : )

bu uzun bir yazı olacak gibi..

kendimi şu aralar The OC filminin içinde gibi hissediyorum..zaten SEth' i kendimle ne kadar özdeşleştirdiğim herkes bilir...bazen sıkıntılı, bazen eğlenceli, bazen de garip..işte bende öyleyim bu aralar; hayatım da ..

arka fona bir de Pinhani koyuyorum..Amy Winehouse'tan daha çok etkiliyor beni...Bir de Hallelujah....

bu da bir erkeğin içsel derdi...anlayana.. 

25 Ekim 2009 Pazar

Arkadaşımla Yatmak İstiyorum, etik mi?


Sikerim etiğini demek çok isterdim ama olmuyor galiba :) 

Son 1 yıldır anormal düzgün bir çocuk olarak hayatıma devam ediyorum aslında.. normal insanlar gibi bir ilişki içerisindeyim.. çok doğru dürüst...hani 1 yıl önce olsa, elinde birileri çıkıpta bu senin oğlun diyecek ya da doktor parası 600 tl diyecek 3,5 -  3,5 geziyordum..dürüst olmak gerekirse korunmayla ilgili problemlerim olabiliyor :) 

zaman zaman pisliğin teki olduğumu söylerler..(çokda tın derim)... en kötüsü de salonda ev arkadaşına yakalanmaktı herhalde? akşam yüz yüze baktığında herşey normalmiş gibi olmuyor.. : )

birgün kiminle ne yaşadıysam tek tek yazıp, geleceğe bir arşiv bırakmak istiyorum ... kabul ediyorum ki çok midesizlik yaptığım günler olmuş ama keyifliydi :)

bu noktadan itibaren benim özelime giriyor...  ve başlıyorum..

hissedersiniz ya bir arkadaşınız vardır..hani arkadaşınız olmasa "kesin bununla yatardım " ya da "çıkardım" dersiniz.. işte öyle bir durum bu aslında.. şartlar farklı olsa ... ile başlayan bir cümlenin başına koyuyorum.. Şartlar farklı olsa ne ya?

Biliyorum - hissediyorum ki, biz arkadaş olmasak kesin deliler gibi sevişirdik .. ama sadece sevişirdik..sevgili falan olmak istemezdim :) just sex :P  bazı kadınlarla sadece sevişilir..konuşmak, flört etmek gerekmez..onlar yatakta var olurlar..ertesi sabah bir bardak kahve , sıcak bir duştan sonra elveda akşamın en güzel özetidir.

"tek gecelik" kavramını içlerinde içselleştiribileceklerini bilsem, yarın "biz" olmadan hayatımıza devam edebileceğimizi bilsem beni şeytanın dürttüğü gibi onları da dürtmek istiyorum :) etik mi? kime ne ? ben onlarla şuan yatmak istiyorum? bu benimle değil; bence onların beni paslamasıyla alakalı??? 

%120 alcohol...


21 Ekim 2009 Çarşamba

Bir ki üç tıp!

Elimde bir doktora tezi ve kola eşliğinde okulun içindeki kafelerden birinde oturuyorum. Masada tek başına oturan her insanın yaptığı gibi ben de etraftaki masalarda oturanları izliyor, kendi kendime gözlemler yapıyorum ;) Tamam tamam kulak misafiri de olmuyor değilim :)

Birilerinin sohbetine kulak misafiri olunca ister istemez yüzlerine kaçamak bakışlar atıyor insan. Konuşmaları kitapta okuyor olsam hayal eder geçerdim yüzlerini ama hemen yan masamdaki tiplerin konuşmaları o kadar ilgi çekici ki yüzlerine bakmadan duramıyorum. Nasıl zor bir durum anlatamam yani :)

Bari elime bi kalem alıp yazayım da dikizlemekten kurtulayım deyip yazıyorum :)

Yan masamda -ki masa resmen burnumun dibinde- iki tane taş gibi hatun ve biri aşırı çekici olan üç erkek oturuyor. Oldukça düzgün tipli insanlar yani... Benim favorim olan çocuk sanıyorum akademik. Demin gelen bi kız "Hocam..." diyerekten birkaç meramını anlattı da :) Kızın sevgilisi Şırnak'ta askermiş, 6 gündür konuşamamışlar, o yüzden geçen gün gözleri dolu doluymuş falan filan :) Benim favorim de pek düşünceli, kızı görünce hemen sordu "Geçen gün noldu öyle?" diye. O gün gözgöze gelmişler de kız ağlamamak için kalkmış gitmiş... Ah canım... :)

Neyse az önce kızlardan biri tuvalete gitti diğeri de yiyecek bir şeyler almaya... Konunun nasıl oraya geldiğini bilmiyorum -orayı duyamadım da :)- ama çocuklardan biri "Ya" dedi "Yurt dışındakiler Türk erkeklerini pek yeterli bulmuyormuş." Ben "ne açıdan acaba?" diye geçirirken favorim soruverdi: "Ne açıdan yetersiz?" Konuyu açan çocuk da "Yani seks açısından... Özellikle erkeklerin erken boşalmalarından şikayetçilermiş" dedi :) "Orası öyle" dedi benim favorim "Araştırmalara göre Türkiye'de 2 erkekten biri erken boşalma problemi yaşıyormuş" Bunları dinleyen üçüncü çocuk lafa girdi:"Ama bunun bir çok etkeni var. Alkol, sigaraaa..." Konuşmayı başlatan ve konuşmanın burasına gelindiğinde herhalde bu çocuğun yarası var dediğim çocuk "Bira mesela abi." dedi.

(buradan sonrasını artık diyoalog şeklinde yazacağım zira sıkıcı olmaya başladı o çocuk bu çocuk demek :))
Favorim: F
Konuşmayı Başlatan: K
Diğer Çocuk: D

F: Bira mı? Ne yönde? Bira beni iyi yönde etkiliyo valla.
K: Hadi canım. Bira beni kötü etkiliyo valla.
F: İyi de oğlum kaç bira? 2-3 tane iyi etkiler, ee 10 tane içersen heralde 1 saat uğraşırsın :)
D: Şimdi bu masada 1,5 kişi erken boşalıyor öyle mi? (zavallım hala orda kalmış geriden gelio)
K: Hep değil tabi... Zaman zaman. Dedik ya duruma göre işte :) Psikolojin bile etkiler... Herkes zaman zaman yaşadığına göre 1,5 dersek yanlış olmaz heralde... (ben dedim bi yarası var diye)

Sonra kızlardan tuvalete giden geri geldi. Favorim de "Gel gel bilmem ne de bize çok ilginç araştırmalardan bahsediyo" dedi üçü birden koptular. Gülmemek için zor tuttum kendimi :) Kız anlamadı öööle şaşkın şaşkın baktı amaaaa ben anladım :P

2 kişiden biri gerçekten erken boşalıyorsa, vah bu kadınların haline :)

Ama hala merak içerisindeyim, kaç bira ne kadar etkiliyor acaba) Hayır yani bilelim de ona göre içirmeyelim di mi? :)

:)))

 

Not: Bu yazı dün bu saatlerde kağıda not alınmış, şu anda da bloga geçilmiştir :)

19 Ekim 2009 Pazartesi

Hadi hep beraber, Happy birtdayyyy toooo youuuuu :)


Bugün doğumgünü olan bir insan olarak merak etme hakkımı kullanıyorum. Erkekler neden özel günleri sallamazlar?

Soruyu tersine çevirip "Peki kızlar neden bu kadar önem verir?" diye çevirmek de mümkün ama ben diğer yoldan gideceğim.

Henüz evlilik gibi bir deneyimim olmadığı için evlilik yıldönümü gibi özel günlerle pek alakam yok. Hiçbir sevgilimle de "Ayy bugün 1. ayımızz :)" "Aşkım 3 ay olduuu" gibi geyiklere girmedim çünkü benim için bir ilişkinin ne kadar zamanda değil, ne kadar yoğunlukta yaşandığı önemli oldu hep. Ama doğumgünleri bana her zaman hepsinden daha özel geliyor. Ben de tam anlamlandıramıyorum aslında neden önemli bir yıl daha yaşamış olmak.. Döenm dönem keşke yaşamasak bile diyorken insan, yaşadığına sevinmek mi bu?

Sonuçta doğumgünleri önemli oluyor ve insanlar doğumgünü kutlamaları yapıyor. Kalabalık grup olunacaksa mekanlar ayırtılıyor, buluşuluyor, içiliyor çoğu zaman ve eğleniliyor... Doğumgünü pastası geliyor, mumlar üfleniyor.. Bütün bunlar içinde en önemli kelime "eğleniyor olmak" sanırım :)

Sürprizleri hiç sevmem. Sürpriz dediğin hazırlıksız yakalanmaktır ki insan hazırlıklı olmak ister herhangi bir şeye... Kız olmak hazırlıklı olma gereğini de artırır üstelik. Sevgililerin kızın arkadaşlarını toplayıp sürpriz doğumgünü yapması ise en iğrençlerindendir. Peki erkekler neden iki uçta dolanır durur? Ya inatla cıvık doğumgünü sürprizleri yaparlar ya da hatırlamazlar bile :)


Çok mu zordur insanın telefona bir hatırlatma yazıp -hadi bu da hafızam çok kötü ben kendi doğumgünümü bile hatırlamıyorum diyenler için :)- alarm çaldığında arayıp "İyi ki varsın sevgilim... mutlu yıllar" demek? Küçük de olsa bir hediye alıp sevindirmek? Hem kadına hediye almak her zaman çok daha kolaydır :)

Acaba işin içinde başka şeyler mi var? Erkekler "aslında çok da umrumda değilsin" mi demeye çalışıyor?

Bilemiyorum... İki üç tane özel günü özel kılın beyler.. Çok zor değil yahu...

15 Ekim 2009 Perşembe

Ev Erkeği Olmak :)

İşe girip de çalışmaya başladıktan sonra gördüğüm, insana hiç vakit kalmıyor oluşu...

Şirketin en genç insanı ben olduğumdandır ki, etrafımda bir sürü evli kadın ve erkek var... Kendileriyle her gün bir sürü sohbette bulunuyorum... İlk evlendikleri zamandan bahsediyorlar, kavgalarını bazen... En çok sordukları soru ise "Akşama ne pişireceğim?"

Başlarda bu sorudan rahatsız olmazdım çünkü annemden biliyorum. Evde yakaladığı yerde sorar "Akşama ne pişiriim?" "Ne istersen pişir" dersin, "Sonra yemiyosunuz" diye bağırmaya başlar :) Her neyse.. Yardımcı olmak adına şunu pişir bunu pişir diyip duruyordum. Ama gün geçtikçe soru beni bunaltmaya başladı. Yahu ne zor işmiş her gün her gün yemek bulmak...

Şimdi düşünün ben işten çıkıyorum arklarla takılıyorum veya takılmıyorum eve geliyorum... Yemek hazır, yiyorum, internette takılıyorum ve yatıyorum... Klasik erkek modu yani :) Zaten annem bazen "evin erkeği" diyor bana orası ayrı mevzu :)

Ama şirketteki zavallı arkadaşlarıma bakın: Eve gidiyor, koştura koştura yemek hazırlıyor, akşam koca geliyor, yemek yiyorlar, adam ayaklarını uzatıp televizyon seyrederken, akadın bir yandan çocuğun ödeviyle ilgileniyor, sofrayı kaldırıyor, bulaşıkları yıkıyor, ortalığı topluyor.. ve sıra ancak yatmaya geliyor...

Benim bildiğim klasik hikaye bu.. Yiyip içen yatan erkek türü... Fakat geçenlerde patronla konuşurken -patron dediğim şirketteki değil yahu :) bildiğiniz SeMe- farkettim ki meğer bir de diğer cins erkeklerden varmış :)))

Gece kız arkadaşta -sevgilide, evliyse eşiyle ya da neyse işte- beraber geçirip, sabah onu işe yollayıp, akabinde kahvaltı yapıp, internette takılıp, işe güce gitmeyen, evi derleyip toplayan, çarşafları değiştiren,  sevgilinin cdlerini özenle bilgisayara kaydetmek gibi mühim işleri bitiren ve nihayetinde akşam iş çıkışı sevgilinin gelmesini bekleyen erkekler :)))) ne uzun cümle olmuş :)

Ben de bu gibi bir erkeğe ondan her eve lazım olduğunu söyledim :) seri üretime geçilse, ortalık bunlardan olsa, biz pazarlamasını yapsak, erkeklerin kasları da kavga dövüş gibi işler yerine duvarları silmek, tencere diplerindeki yoğun kurumuş yağ lekelerini çıkarmak, konserve kapağı açmakla kalmayıp bi de yemekleri pişirmek gibi işlerde kullanılsalar... Bence vatana millete çok daha yararlı olurlar :)

Şimdi beyler duyalım, kaçınız ev erkeği? kaçınız değil? kaçınız olaya sıcak bakıyor? kaçınız iki dünya bir araya gelse olmaz diyor?

 :)))

Henüz seviştim, üstüne de iki manuel gittim =}

bu nigarın istediği bir tipte yazının başlangıcı olabilrdi, eski ben gibi ama bilemedm :D o verecek son kararı..

henüzseviştim.com yeni bir dünya olayı..google abladan sonra (ki bana göre abla) en büyük internet devrimi olabilir..hep merak ederiz ya, o onunla yattı mı? yok oral sex yaptı mı? falan diye... lisedeyken başlayıp böyle ömür boyu giden sapkınlar şeysi..hepimizin içinde var..yaşımız kaç olursa olsun hep düşünürz " o, onunla yattı mı? benimle yatar mı?" bir hatun geçerken dötüne bakar "off" deriz.. aslında bastırılmış dürtüler, freud falan..banane..önemli olan sevişmek falan.. muhafazakar olmanın bir anlamı yok her zaman..

http://www.ijustmadelove.com/ süper bir site..dünyada kaç kişi nerede hangi pozisyonda hangi şehirde tavşanlar gibi sevişiyor onu gösteren google earth usulü birşey.. mükemmel bir icat..geliştirilebilecek çok yanı var ama sosyal medya anlamında yeni bir çığır açabilr..şerefsizim C++ falan bilsem ya da neyse oturup henuzsevistim.com diye bir sosyal ağ açıp, ne boklar yediğimi tek tek yazıp şey etmek isterdim..süper para var bu işte :D 

düşünsenize herkes iletilerine neler neler yazar :)) komik çok hemide :)


14 Ekim 2009 Çarşamba

Yakında tanga, sutyen da giydirirler!

ErkekBloglarına girerken; asil erkek ruhunun doğurduğu duygularla yoğurulmuş, ''kadın hakları'' denilen erkek ezme mekanizmasına karşı bir duruş sergilemeye çalışmaktayken.. Mücadele azmiyle..

Geçmişten bugüne herşey değişir.. Aynı derede iki kez yıkanamazsın hesabı.. Ama bazı şeyler ya çok çabuk değişrir kaldıramazsın yada değişmemesi gereken şeylerdir değişenler..

Nigarın girişiyle aralanan kapı, değişen blog ismi.. Yavaş yavaş erkekler tasviyeyemi gidiliyor ne?

Başkan büyük bir gaflettedir..

Oje kokularını almaya başladığımız şu günlerde blogda.. Başkan diyorum.. Başkan.. Kendimize gelelim..

Hep demiştim.. Bu planlı bir haraket.. Önce yazarlara saldırarak yıpratma, sonra ele geçirip tasviye etme..

Estirttirmeyin bana, bu blogda devrim havaları..

He bana yakışıyor diyorsan kılsız bacak, boyalı parmak o zaman devam başkan..

Sess.. Bir-ki.. Bir-ki... Ssssss..Ahhhh-se...

İlk yazı hep sıkıntılı olur zaten diye başlayan bir paragrafı kaçınız okumaya devam edecektir bilmiyorum... Ama ilk yazılar hep sıkıntılı olur, ne yalan sölim şimdi :)

Kadın-erkek halleri  hepimizin kafasını kurcalayan bir mevzu... En çok okumaktan zevk aldıklarımız da bunlar oluyor çoğunlukla... İişin içinde derin ve mühim mevsular var çünkü :) Ben böyle düşünerek "Kadın Eli Değmiş Erkek Blogları!"nı okuyup, muhalefet damarımın kabarıp durmasıyla yorumlarda bulunurken, biri -biri dediğim patron yani öle alelade bi insan değil :))- tuttu bana dedi ki "Madem o kadar çok biliosun kalk kendin yaz!"

Önce dedim herhalde bu şaka... Aklı başında olan bir topluluk ne demeye beni tutsun da çağırsın... Zira sordum da "Sen ciddi misin?" diye. Ama adam ciddi.. Teklifi yapmış "Kalk gel daha ne oturuyosun orda" diyo. Hayır yani reddedilebilir bir teklif de değil ki reddedeyim, rakamları duysanız siz de kabul ederdiniz :)

"Kabul edebilirim deee etmeyebilirim deeee..." diyip de patronu bekletirken, lafa tuttum bi yandan da... Bir bir anlattırdım ne var ne yoksa :) Zira hala farkında değil kendisi ne kadar çok koz verdiğinin... Kendisinin bana verdiği malzemelerle daha çoook yazı çıkacak buradan :)

Beklettim beklettim -yaklaşık 18 saat beklemenin 10 saati uykuda geçti zati- sonra Patron dedim bağrıma bastım :) Artık buradayım kısacası... O kdar yazılacak ne varsa, "Ben de burdayım" de geç işte :)

 Nice "bir değil iki kişi, biri erkek biri dişi" mevzuusunda görüşmek dileğiyle....

Selamlar, saygılar, sevgiler...

12 Ekim 2009 Pazartesi

ehem...

bir gün gelecek, artık baskınıza dayanamayıp bu blogta "erkeklerin erken boşalması" gibi konuları, doktora tezi formatında yayınlayacağız,
çok hoş olur, değil mi?
ama heveslenmeyin...
o radde gelirsek bile, "erkeklerin erken boşalması"ndan değil, "kadınların yataktaki önlenemez pasiflikleri"nden doktora tezi formatında bahsederiz...
bir erkek çıkıpta şurda yazdıklarımızı ciddiye alıp, bize din, dil ve ahlak öğretmeye kalkmadı... erkek takipçilerimizin farklındalık seviyesi çok mu iyi, yoksa bir tane bile olsa erkek okuyucumuz mu yok, onu bilemiyorum. ama benden bi aferin gidiyor hemcinslerime...
ehehe...
bu arada imla hatalarına takılan insanlar, sizi herkesten çok seviyoruz...

10 Ekim 2009 Cumartesi

Kıskançlık

Herkes sorular soruyor ben de dedim benim başım kel mi? Ben de sorayım. Çok klişe oldu ama idare edin.

Bu kadın ırkı niye yanında kadın olan erkeklere iki dakika sonra benim olmalısın şeklinde bakarlar? Bu nasıl bir kıskançlıktır nasıl bir çekememezliktir. Hayır ben bunca zaman içerisin de tek başıma ya da bulursam yanımda hem cinsim bir insanla gezerim. Ama bugün bir istisna oldu ben böyle adamı yiyici kadın bakışları görmedim.

Bir taraftan da şunu dedim ulan bu kadınlar sevgilisi olmayan, sadık adama itimat göstermezler. Yanında sevgilisi olan adamlara, evli adamlara asılır sulanırlar. Sonra aldatılmaktan bahsederler. Sizi aldatmak müstahaktır.

NOT:Genellemedir. Dahil olmayan kişiler üstlerine isterlerse alınabilirler, zira kendi problemleridir yazar'ı enterese etmez.

Diş Sorunsalı

Arkadaşlar dişlerimle başım dertte...

Yıllar evvel dişlerimi yaptırırken ( çok paraya mal olmuştu kendileri ) bana aşık bir sevgilim vardı. Dişlerimin faturasını ödemek istedi. Ne kadar ben öderim dediysem de kendisi ödedi. Arkadaş gerçekten çok paralı idi, bana da bir dolu hediye almıştı. Altınından, pırlantasından... Ne ararsan var durumu yani. Aldığı elbiseler ve kozmetikleri ise hiç saymamayım...

Neyse efendim zaman geçti, ilişki yıprandı ve ben bu arkadaş ile yolları ayırdım. Yolları ayırınca, ondan kalan, faturasını ödediği her şeyden kurtuldum. Elbiseler ve kozmetikler atıldı, altın ve pırlantalar ise arkadaşlara verildi. Ama hepsi durumu biliyordu, razı olan aldı yani...

Geriye dişler kaldı, onlardan da kurtulmak gerekliydi ama diş yaptırmak bir işkence idi...

Nihayet işkence ise işkence dedim ve dişlerimi söktürüp çöpe attım, yenilerini yaptırdım. Ama işin açığı madden de manen de hırpalandım. Ne gam,

AĞZIMDA ESKİ SEVGİLİMİN DİŞLERİ VARKEN, YENİ SEVGİLİM İLE ÖPÜŞECEK KADAR ONURSUZ DEĞİLİM der işin içinden çıkarım.

Kim ne derse desin, eski sevgiliye ait her şeyden kurtulmanın hazzını yaşıyorum. Ne bir resim, ne bir anı, hepsi gitti ve ben nihayet rahatladım.

Eskiye ait hiç bir saklanmamalı bence. Zira bu yeniye haksızlık.

Peki saklayan neden saklar derseniz, bu konu da esnek değilim. Bence yeniden bir araya gelme umudunu içinde taşıdığından saklar. Bilinçaltı ya da üstü düzeyde eski sevgili ile barışma hayali vardır. Tekrar barışınca da sana ait herşeyden kurtuldum, resimleri bile yaktımı eski sevgiliye açıklayamayacağından korktuğu için saklamaktadır diye düşünüyorum.

Yoksa, ilişki bitmiş, yollar ayrılmış, artık senin için yabancı olmuş birinin resmini ne bok yemeye saklayasın ki? Değil mi?

9 Ekim 2009 Cuma

Ne Zaman?


Erkekler evlenmeyi ne zaman aklına koyar?

- Çocukluktan çıkıp çocuk sahibi olmak istediklerini fark ettikleri zaman.
- Sarhoş olup "kaza kurşunu" attıkları zaman.

Kadınlar evlenmeyi ne zaman aklına koyar?

Küçükken evcilik diye bir oyunun varlığını fark ettikleri zaman.

Hangisi Büyüsün?

şu facebookta yayınlanan "penis büyütücü" hap-krem-zımbırtı reklamları bir allahın kulunun gözüne batıpta, "toplumumuzda göğüs büyütücü ürünler, penis büyütücülerden daha işlevseldir diyen birmilyon kişi bulabilirim" gibisinden bir grup açmadı arkadaş...
yapın bunu...

8 Ekim 2009 Perşembe

Sorum Geldi(?)

bir sorum olacak...

kadınların gizem merakı, neye dayanır?
peki bu gizem meraklısı kadınlar, neden keşfedilecek birşeyi kalmadığına inandığı, çok iyi tanıdığı bir erkeği, hayatından çıkarma gereksinimi duyar?
peki hadi bi gafletle böyle bi istek duydu diyelim, nasıl tanıdığı ve uyuşabildiği bi insanla, tanımadığı bi insana oranla daha çok mutlu olabileceğini kestiremez, kadın ırkının gen kodlamasında mı bir sorun vardır?
ya da mucizelere karşı bi inanç bütünlüğünüz mü var, bu mudur yani?
birkaç soru olmuş, bi anda gelişti olaylar hiçbişey anlamadım... :D

(aslında bu tarz Nigar'a ait ama benim de sorum geldi... idare edelim... :P)

cevapları alayım... kadın erkek, vurun fikirlerinize...

1 Ekim 2009 Perşembe

EvlenME

Evlilik erkeği batırır, neden?

1. Özel yaşamı biter.

Öyle ya, penguen gibi tek kişiyle 40 - 50 yıl...

2. Sosyal yaşamı biter.

Anca kahveye giderse gider, öbür türlü tak sırtına çantayı al altına arabayı, kap biraları, yanına arkadaşlarını; o şehir senin bu şehir benim devri biter.

3. Yatak hayatı biter.

Çocuğa kadar bir yatak hayatı vardır, çocuk gelir, yatak biter.

4. Ev yaşamı biter.

Evde istediği gibi dağınık yaşama, coşma eğlenme devri biter. Partiler? Ohooo görebileceği son parti bekarlığa veda partisidir, o da karısından izin alabilirse tabii!

***

Demem o ki: Erkekler! Sakın evlenmeyin!!!!

30 Eylül 2009 Çarşamba

Sorunsal

Arkadaşlar,

Madem hatunuz er milletini bilmiyoruz çözemiyoruz. Sorunsalımızı ortaya koyalım da akıl versin er kişiler.

Bir adam neden durduk yere saldırganlaşır? Ortada hiç bir mesele yokken neden çatmak için yer arar?

27 Eylül 2009 Pazar

Toplandık

Acayip toplandık millet...

Blogun tek hatunu benim ya:)) Akıllara ziyan ballıyım. Taksimin orta yeri peşimde gencinden, yakışıklısından yazar gruhu.... Nasıl havalı yürüdüm yolarda bilemezsiniz.

Valla yedik içtik, bol bol güldük... Gelmeyenlerin eksikliğini de hiç hissetmedik...

Bu buluşmadan ne anladık derseniz...

1 ) Ortamdaki tek bayan olmanın avantajını bir kez daha teyit ettik.
2 ) Diğer bayanlar yazarlık için müracat etmesin, reddetmeye karar verdik.
3 ) Daha sık buluşmak kaçınılmaz oldu.
4 ) Kesinlikle çarpışan otolara binip bol bol çarpışacağız.
5 ) Seks hayatlarımız çok karmaşık, konuşmayacağız.
6 ) Bız bızın pipisi için fon oluşturacağız.
7 ) Bizden daha ciddi kararlar bekleyenler, beklemeye devam edebilirler:)))

26 Eylül 2009 Cumartesi

Büyük düşünen düşleyen erkeklere? Bu ne nan!

ya facebookta booklayıp duruodm..sağ taraftaki ilan dikkatimi çekti.. allaım dedim ne biçim bir PR rezilliği :) büyük düşünen erkeklere...reklam belli..penis büyütme aleti , kremi ya da her neyse..tıklayın nan dio..bamya gibiyse , at billuru gibi olsun dio :) 

işin gıcık tarafı sloganları garip..büyük düşünen erkeklere...sanki bir erkek büyük bir *arrak hayal ediomş gibi olyor...gay miyim nan ben :) nie büyük hayal ediyim.. büyyük olsn istermsnz gibi birşey olsa eet mantıklı olabilrde nie büyük dşüneym :) bir büyük olsa da şimdi yesek mi diycem :P 

gay olanlar iiçin güzel bir reklam ama benm gibi heterolar için değil :) 



25 Eylül 2009 Cuma

Ey Blog Ahalisi..


Starbucks özentilerinin düzenlediği çakma toplantıları bırak..

Can'ın düzenlediği açık hava, Sersang kardeşimizin düzenlediği Ankara buluşmasına katıl..

Sucuk ekmek vaadiyle İstanbula getirilen çocuğa acı.. Ankaralı olduğu yüzüne vurulup aşşalanan insanın halinden anla.. Katılma çakma toplantılara..

Hey sen Kadın okuyucu.. Alper ve S.m'nin yaratmaya çalıştığı erkek hegomanyasına karşı dur..
Sen erkek okuyucu.. N'zaman blogu kıskanmayı bırakıp yorum yazdınki buluşmaya katılacaksın..
Sen işçi.. Hakkını ara..
Sen Obama.. Bırak bu işleri..

Hatırlayacağınız gibi bu buluşma fikride benden çıkmıştı.. Teknik sebeplerden ötürü saf dışı bırakılmamı karıştırma şimdi okuyucu.. Zaten bir fikir, proje çıkacaksa o mutlaka benden çıkar.. Bu kadar iddialıyım.. Her gün yeni bir projeyle çıkıyorum Alper'in karşısına.. Bilir..

Yaza kadar böyle suyu çıkmış basit cafe buluşmaları olsun.. Yaz gelince annemizin babamızın elini öpüp helallik alalım, S.M. abimizin karavanına binelim düşelim yollara.. Önce Ankaraya gidelim, alalım Sersang'ı.. Sonra Karadenize gidelim, yaylalara..
Horon teperiz.. Ben size tulum çalarım Alperde duruşunu sergiler..

Volume 99: The Vampire

İnsanların geçmişten günümüze bir fantezisi olagelmiştir ölümsüzlük. O kadar çok arzulanmış bir başka durum daha var mıdır bilmiyorum. Ölümsüzlük o kadar çok istenmiştir ki onun uğruna ruhun şeytana satılması hususunda pazarlık içeren kurgular bile yaratılmıştır. Ölümsüzlük karşılığında şeytanın uşağı olmak... "Lucifer, köpeğin olayım!"

Bir ölümsüzlük isteği tezahürü de kurgusal alanda hayat bulan vampirlerdir. Vampire gelince olay bir adım ileri taşınmış ve madem bir fanteziye bulaştık neden daha iyisini kurgulamıyoruz denilmiştir. Nedir bu amcaların dikkat çeken bir diğer özelliği, kadınlara karşı mıknatıs etkisi yaratmak! Her ne kadar son dönem kadın vampirler peydah olsa da aslen bir erkek zihni üretimidir vampir. O yüzden de söz konusu çekim etkisi kadınlar üzerinde oluşan bir erkek vampir gücüdür. Bu amca kadını çeker, çeker, çeker ve iliğini kurutana kadar etinden kanından faydalanır; içini boşaltıp fırlatıp atar bir kenara. (bkz: vampirle görüşme filminde lestat karakteri)

Dedim ya erkek zihni üretmiştir vampirleri diye, erkek zihninin kusurları o yüzden ona da sirayet etmiştir. Bildiğin sıradan erkektir kadın karşısında vampir; işi bitene kadar! Öper, emer, sever ve vakti zamanı gelince de sözde soylu bir şekilde terkeder. Tabi şimdi söz konusu olan vampirler olunca biz ölümlüler gibi "hanım sen 40'ına geldin, bozduralım da seni iki 20'lik yaptıralım" demezler. Amcamda vakit bol, ölmesini bekler. Ölünce de gider yenisini bulur, dert mi tasa mı vampire? Zaten kadını mıknatıs gibi çekiyor.

Şu en son çıkan vampirli romantik filmi izlemişsinizdir: Twilight! Bütün kadınlar ayıla bayıla izledi filmi ve oradaki malak vampir Edward'a hasta oldular. Pudra şekeri kılıklı herif öyle bir romantikti ki vampirlere duyduğum saygı yerle bir oldu. Neymiş efendim, bunlar hümanistmiş de hayvan kanıyla idare ediyorlarmış. Sonra hep liseye gidiyorlarmış, ben malım üniversite sınavlarını kazanamadım demiyor da... Neyse, konuyu dağıttık, toparlayalım.

Filmin sonuna doğru hatırlarsanız, sürekli dudağını ısırıp, bulanık bakışlar fırlatıp seksi olduğu izlenimi yaratmaya çalışan hanım kızımız Bella, Edward'a ısır beni de sonsuz aşkı yaşayalım gibi bir teklifde bulundu. Netice de hatun, ölümsüzlüğün bile romantiğini istiyor. Her neyse, eleman ısırdı mı? Elbetteki hayır! Biraz düşündü ve olmaz, sana bu kötülüğü yapamam, lanetlenmene göz yumamam gibisinden laflarla kıvırdı; film bitti. Ben size söyleyim, kız beni ısır deyince bu bi düşündü: "Ulan şimdi bu kızı ısırsam aldık başımıza belayı, sonsuza kadar çekilir mi lan? Şaka gibi be, bır bır bır sonsuza dek başımın etini yer bu. İyisimi ben bir yalan bulayım da ısırmayayım bunu" dedi ve malum yalanı sıktı. Yani neticede erkek be bu? Şu ahir ömrümüzde bile nice insan bir çiçekle geçer mi tüm bahar derken, koskoca sonsuzluğa tek bir hatunla mahkum olmak cehennemde kazan dairesinde çalışmak gibi birşey olsa gerek.

24 Eylül 2009 Perşembe

Buluşma!

27 Ekim Pazar saat 14:30 - Taksim Anıt önünde buluşma.

Mekan olarak Mephisto'yu düşündük, daha iyi öneriler olursa oralarda takılırız... Maksat muhabbet değil mi be ya?

ps: Daha önce cumartesi olarak belirlediğimizi biz de biliyoruz ama teknik bir takım aksaklıklar oldu :p

21 Eylül 2009 Pazartesi

Erkek Blogları: Blog Buluşması!

merhabalar efenim...

erkek bloglarının yazarları olarak benim ortaya attığım fikir üzerine kafa kafaya verdik ve 26.09.2009 cumartesi tarihinde bir araya gelmeye karar verdik...

sonra dedik ki;

madem bir araya geliyoruz, okuyucularımıza da duyuralım ve onlardan da gelmek isteyenler olursa, onları da aramızda görelim!

cumartesi münasip bir zamanda taksim'de buluşup, brokoli insanının o gün oluşacak olan muhtemel ısrarları üzerine starbucks'a oturup, kahve içmeyi, sohbet etmeyi düşünüyoruz. bu düşüncenin dışına taşmak isteyen olursa, tanışır da, kaynaşır da. ona da karışmayız üstelik... -brokoli; starbucks'un kar ortağı!- herkes yediğini içtiğini öder :Pp, alman usulü takılır, keyfimize bakarız...

işte böyle sevgili erkek blogları okuru...

gelmek isteyen; lütfen excessivelylover@hotmail.com dan, şahsıma mail atarak beni bilgilendirsin... ben de ona daha ayrıntılı bilgi sağlayabileyim. yorumlara pek bakamıyoruz, mail yoluyla ulaşırsanız, daha sağlıklı olacaktır...

kesinleşen listeyi, buluşma yerini ve buluşma saatini, cuma günü gireceğim postta belirteceğim...

cumaya kadar kendinize çok iyi bakın efenim...

dipnot:

erkek blogları yazarları, o gün içerisinde ayrıca notebook ve netbook imza günleri de düzenleyeceklerdir... (webblog yazarı olan bi insan, anca bunu yapabilir bence... elimizden geleni yapalım dedik biz de...)

peki tugay kerimoğlunun vodafon reklamında dile getirmiş olduğu sorun olan;

"notebooku olmayanlar ne yapacaklar?"

onlar da en çok beğendikleri yazının çıktısını alıp gelsinler, onu imzalayalım... ;)

cuma görüşmek üzre, esen kal okuyucu!

20 Eylül 2009 Pazar

Blog Kazanır

ErkekBlogları Blog olalı bu kadar sakinlik görmedi..
Haklısınız, haklıyız..
Kız arkadaşı olmayan bir grup sapın oluşturduğu bu blog (başkanımız istisna), yaşayamadığı için üretemez oldu.. Ramazanın da araya girmesiyle siftahsız geçen günler akabinde yazamamayı getirdi..

Ramazanın sona ermesiyle Samanyolu, Kanal7, Meltem Tv gibi kanallardan kurtulup, zapingle uydunun şifreli kanallarına geçiş yapmaya başladığımız şu günde blogunda neşeleneceğini düşünmekteyim..

Belki başkanımız elimizden tutar bizi Taksim ve Karaköydeki malum sokaklara götürür.. Bayram kıyağı yapar.. Biz kazanırız bloga renk gelir, bloga renk gelir blog kazanır..

Aramıza bir bayanın gireceğini duyduğumuzda entellektüel görünümlü saplar olarak heycanlanmıştık.. Evet.. Ama düşündüğümüz olmadı.. Blog kaybetti..

Sanat için soyunacak bir bayan bulsakda yine blog kazansa..

Talihsizi.. Hakemle kazansaydık şu dünyada..

Teknolojik nimetleri kulanıp kontör harcamadan iletilerle bayramlaştığımız Facebookda, konu döndü dolaştı sucuğa geldi.. Başkanımız Serzeniz Meraklısı abimizinde canı sucuk çekmiş..
Bu bayram geçti.. Zaten yapamazdık da.. Ama kurban bayramında ErkekBlogları Başkanımız koç kesip, onuruna suçuk partisi verecektir.. Koç başı da blogun en tepesine asılacak, yazarların alınlarına parmakla kan çalınacaktır..


Neyse efenim bayramın ilk gününün şu son 9 dakikasında -büyük çoğunluğunuzun bayramın ikinci günü okuyacağınızı, hatta blogger sorunundan okuyamayacağınızı bilerekten- bayramınızı kutlar, saygılar dilerim..



Bu arada sap da değiliz ha.. Cillop gibi delikanlılarız.. Nigar dahil.. 

Başkanımız çalışsın, ''Blog kazansın''..

11 Eylül 2009 Cuma

Kart Zamparalara uyarı

Kendi blogumda yazdım, içime sinmedi buraya da yazayım dedim:)

Adamın biri 55 yaşında falanken karısı ölmüş. Adamcağız da gücüm kuvvetim yerinde, genç kadınla evleneceğim diye yollara düşüp 20 lik bir tazeye nikah kıymış. Fakat kadının bir de sevgilisi varmış. Kadın iki erkeği de belli bir süre idare ettikten sonra adamı terk edip sevgilisiyle kaçmış.

Kadın gittiğinde geride 63 yaşında bir adam ve 6 yaşında bir kız bırakmış. Adamın gücü kuvveti yerinde ya, duramıyor kadınsız. Karısı ile olan boşanma davası da sonuçlanmamış henüz, ilk eşinden olan çocukları da ikinci evliliğine tepkili adamla görüşmüyor adam çocukla perişan bir vaziyette kalmış.

Arkadaşı buna bir kadından bahsetmiş, "hem evinin işine bakar, hem çocuğa bakar, hem de gönlünü güder" şeklinde haber verilen hizmetçi belli bir aylıkla işe başlamış. Bizim adam kadının yaptığı işten memnun, kadın sabah geliyor işini gücünü yapıp akşam gidiyor. "Şimdi sıra gönlü hoş etme kısmında" demiş ve abanmış kadının üstüne, kadın çığlık atıyor adam dinlemiyor, kadın kaçmaya çalışınca da kapıyı kitliyor derken komşular polis falan çağırıyor, iş büyüyor ve polis bizim adamı tutukluyor.

Adam şimdi zorla alıkoymak ve tecavüze yeltenmekten suçlu bulundu, 11 yıla mahkum edildi. Küçük kıza sahip çıkan olmadı yurda yerleştirildi. Sonuca itiraz etti, yargıtaydan sonuç bekliyor.

Kıssanın hissesi, genç kadına meyletmeyin arkadaşlar, yaş farkı olan ilişkilerde aldatılmak kaçınılmazdır. Bazen sadece aldatıldığınızla da kalmayabilirsiniz.

8 Eylül 2009 Salı

Bir Kadının En Mükemmel Aşkı Olmak İçin...

bir kadının hayatında vaz geçemediği, hastalıklı bir şekilde bağlandığı ve kopamadığı adam olmak istiyorsan,
*ilk birkaç ay tüm yeteneklerini, ne olduğunu, nasıl olabileceğini gösteren hareketlerde bulun. inanılmaz anlayışlı ol, neyin var neyin yok ortaya koy, çabala, savaş, mücadele et, romantik ve anlayışlı, ileri görüşlü bir erkek olabilitenin yanı sıra, söz konusu başka bir erkek olduğunda, bir barbardan daha acımasız ve erkek olabileceğini hissettir. deli gibi sahiplen, kıskan, kıskandırma, ucu açık cümleler kurma, düşünmesine mahal verme kadının... düşünmeden, üzerine fikir yürütmeden hayran et kendini...
*yine ilk birkaç ay ev işlerine yardımcı ol, maharetlerinden kendini övermişçesine, alakasız anlarda bahsetmek yerine, yeri geldiğinde kullan, bunu yaparken de, "ne kadar da güzel yaptım-yapıyorum-yapacağımdır" mesajını düzgün bir dille anlat... sürprizlerden, değişikliklerden mahrum bırakma... kültürünü, bilgini, görgünü kullanmaktan çekinme... eksiklerinin olabilirliğini kabullenmiş gözükürken, bunlar için kapatıcı yetiler geliştir...
*tüm bunları yaparken, yapmacık olan herşeyden kaçıyormuş gibi yap. mesela popülerliği tavan yapmış esprileri kullanma. espri yapacağım diye zorlama bünyeyi ve iğrenç espriler çıkartma ortaya, yeteneklerini, emin olduklarını kullan... kendinden önce, onu düşünmeyeceğini biliyoruz ama, öyle olduğunu hissettir karşındaki kadına...
*kadını sorularla boğma, kadınlar soru-cevap şeklinde gelişen tanıma-tanınma ritüellerinden haz etmezler... gayet dikkat kesil yaşanan herşeye. ayrıntıcı ol ama bu ayrıntıcılığı çıkan ufak tefek tartışmalarda paranoyak fikirlerle belli etme. bunu, birkaç ay önce yaşanan bir olayın geyiği döndüğünde herşeyi dün yaşanmışçasına hatırladığını belli ederek yansıt karşı tarafa...
*çok önemsiz gözüken sohbetlerde anlattıkları bile, kadınlar için çok değerlidir ve hatırlansın isterler. yapılan şeylerde, edilen sohbetlerde not alma şansın olmasa bile replikleri tekrarla zihninde, kalıcı olmalarını sağla, gerekirse kendini unut, onları unutma...
*şekilden şekle gir o istediği müddetçe. birkaç hafif konu bularak, o konularda da fikrini sonuna kadar savun, asla rengini değiştirme. böylelikle onun istediği herşeye kayıtsız şartsız katılım gösterirken, katı kurallarla kişiliğini koruyan bir erkek olduğunu da, hissettir karşı tarafa... asla yaptıklarından söz etme, "ben senin için bunu bunu yaptım" diyerek başına kakma, yaptığın şeyleri unut, konusu açıldığında önemsiz şeyler olarak görüp, onun için yaptığında değer kazandığını ve onun için önemsiz şeyleri yapabildiğin için mutlu olduğunu dile getirmeken öte, hissettir... geleceğe, yapacaklarına odaklan veya böyle gözük...
*onun yaşantınıza dahil ettiği herşeyi sev. bu eski sevgilisinin armağan ettiği birşeyler de olabilir, ilgi duyduğu ve onunla vakit geçirirken hoşlandığı bir başka adam da...
*ve tabii bunu yaparken hiçbir başka kadını yaşantınıza dahil etme. arkadaşlarınla, hatta dostlarınla olan randevularını gerekirse onun için iptal edebileceğini dile getirmektense, bunu uygula...
*her kadın ilgiye alakaya düşkündür. insanüstü çabalar sarf edip ilgi manyağı haline getir. bunu yaparken de gerçekten içinden gelerek yap... yapamıyorsan da, yapaylık kokusu salmasın hareketlerin...
ve evet. ilk birkaç ayı geride bıraktık. hiçbir kadının mükemmel erkek diye bir şey yoktur aklında, kadınlar kusur bulmakta ustadır ve gerçekten mükemmel bir erkek dahi olsa, ona da bir kulp takarlar. mesela cristiano ronaldo diye ünlü bir futbolcu var ve eski sevgilisinin onun hakkındaki açıklamaları şu yönde; "penisi küçüktü." evet, açıklama bundan ibaret... adam gayet yakışıklı, yeteneğiyle inanılmaz paralar kazanıyor, şöhreti, maddiyatı akıl almaz derecede, ama gel gör ki kadın ayrıldıktan sonra darbe almasına yetecek "büyük"lükte bir açıklamada bulunmuş... o adam mükemmel olamıyorsa, sen hiç olamazsın, şüphen olmasın...
mükemmel olmak gereksizdir zaten... izlediğin yol sayesinde ideal, romantik, sahiplenen, kıskanan, mütemadiyen ilgilenen bir erkek oldun hatun kişisinin gözünde. peki ya şimdi ne olacak dediğinizi duyar gibiyim... buyrunuz maddeleyelim...
*aslında bunu tek bi maddede toparlayabilirim... ilgisizleşeceksin. ona sağladığın her imkanı, bir bir geri çekeceksin... görüşme talebinde bulunmayıp, ondan gelen görüşme taleplerini de geri çevireceksin. bunları yavaş yavaş, alıştıra alıştıra yaparken, hayatındaki tüm erkeklerden rahatsız olup, onlarla olan ilişkisini zayıflatmaya teşvik edecek, sorun çıkaracaksın ve bunu kıskançlık olarak algılamasına yardımcı olacaksın... böylece ilgi manyağı ve prenses formatına soktuğun kadın, mutluluğu senden başka hiçkimsede bulamayacağını ona sunduğun imkanları zayıflattıkça daha iyi anlayacak. hayatındaki erkeklerle arasına mesafe koymanı istediğin için başlarda kızsa da, sendeki değişimi görüp o mesafeyi koymazsa seni kaybedeceğini düşünecek ve senin istediğinden daha sağlam, daha gerçekçi mesafeleri yerleştirecek ve bunun sonucunda hayatında senden başka hiçbir erkek kalmayan kadın, senden başka kimsenin onu sevmediğini, hoşlanmadığını hatta ilgilenmediğini düşünecek... sonrası malum. sen değiştikçe o seni elinde tutma, kaybetmeme adına çabalayacak. bu çabalarda kendine verdiği sözleri hiçe sayacak, sadece senin istediğin şekilde şekillenmek adına mücadele edecek... ve bu ilişkinin ilk aylarında hiç yorulmadan sürdürdüğü, şimdilerde ise aşırı yorulup yıprandığı için kendini suçlayacak, suçluluk duygusunu azaltmak adına daha fazla çabalayıp, daha fazla yorulacak ve sen ne istersen, ne dilersen anında gerçekleştirmek için çırpınacak... bir madde daha...
*bu da yetmeyecek. bu gidişattan memnun kalacaksın çünkü bir yerde geyşadan hallice bir kadın olmuş olacak hayatında. ama söz konusu olan iz bırakmak, "en çok sevilen erkek" mertebesine ulaşmaksa yaşantınıza herşey aynı gidiyormuş duruşunu koruyarak, bir kadın dahil edeceksin ve bu kadınla ilişkin gayet sağlıklı, düzenli olacak. onunla aktivitelere dahil olacak, cafelere, barlara, pikniklere ve gezilere akacaksın... yeri gelecek, sevgilinle önceden yaptığın bir planı iptal ederek arkadaşınla yapmayı kararlaştırdığın birşeyleri yapacaksın. yeri gelecek arkadaşınla birşeyler yaparken, şarjın bitecek. önceden saatlerce elinden düşüremediğin, kendini sevgilinle konuşmaktan alamadığın telefon konuşmaların, maksimum üç dakika sürecek ve bu konuşmalarda da, gayet renksiz, mat bir ses tonu seçecek ve uygulayacaksın. sen bunları yaparken de, onun evde-işte senin şuan ne haltlar karıştırdığına dair paranoyak hesaplar yaptığından emin olacaksın. o hissettirmemeye çalışacak, zaten seni kaybetmek üzre olduğunu düşünerek, hislerini açığa vuramayacak, sen de hiçbirşey olmamış gibi davranacak, hatta o hayatında yokmuşçasına özgür ve rahat olacaksın... telefonun her daim çalacak, özellikle, sevgilinle otururken çalacak... ve konuşma süreleri hep uzun tutulacak... sorunun sende değil, onda olduğu içten içe hissettirilecek böylelikle... o sorunu kendisinde ararken, seni de istemdışı gözünde büyütecek ve "ulaşılmaz erkek" mertebesine çıkararak, senden başka hiçkimsenin ne ruhunu, ne de vücudunu tatmin edemeyeceğine kendini inandıracak, inandığı şeyleri hayatında uygulamaya koyacak ve hiçbir erkeği gözü görmeyecek...
bu noktaya getirilmiş, yorgun düşürülmüş ve ikilemde bırakılmış kadına bundan sonra uygulanacak adımlarsa şöyle:
*uzunca bir süre görüşülmeyecek. kesinlikle aranmayacak, mesaj-mail atılmayacak. hayatından çıkmış gibi rahat, aynı şekilde özgür olunacak. sen bunları yaparken, ortak arkadaşlarınızın görüş mesafesine arkadaşlarınla eğlenirken, başbaşa yemek yerken v.s. gözükmeye önem göstereceksin ve haberin ona ulaşacak. o evde seni tekrar hayatına dahil etmek üzerine planlar yaparken, senin için herşeyden vaz geçebileceğinden söz eder ve bunu tüm benliğiyle kabul ederken, sen sözde ikinci kadınla boy gösterip, gününü gün edeceksin. aradığında telefonlarına çıkmayacak, mesajlarına, maillerine cevap vermeyecek, ola ki karşılaşırsanız acelen olduğundan dem vurup, görüşmeyi çok kısa tutacaksın... bir süre bu düzeyde ilerleyen "vaz geçilmez erkeklik" serüveninin son noktasında onu kendinden uzun süre mahrum bıraktıktan sonra, ara sıra onunla görüşecek, vakit geçirecek, o geçirdiğin vakitlerdeyse, sorunları konuşmak yerine, onsuz geçirdiğin zamanlarda sözde yaşadığın zorluklardan dem vuracaksın. onu ne kadar özlediğini, ne kadar çok sevdiğini, nasıl kıymet verdiğini dilinden düşürmeyeceksin... cesursa ve "madem bu kadar seviyosun, nedir bu yaptıkların" diyebilirse, espriye vurup, hiçbirşey yokmuşçasına davranacaksın...
sonrasında istediğin bir zaman bağları tamamen koparmak, ayrılmak istediğine dair güzel bir konuşma-mesaj-mail döşeyerek, tarifi tamamlayacaksın... bunda da karşı tarafı suçlamak yerine, kişisel sorunlarının olduğunu, asla onun bir suçu olmadığını, onu hep sevdiğini, seveceğini falan zırvalayacaksın ve bingo! artık bir kadının "en büyük aşkı"sın...
tabii bunları, bir kadının hayatını mahvetmek ve kendini bir ömür boyunca pislik gibi hissetmeyi göze alarak, gerçekten bir pislik olduğunun farkındalığına vararak yapmalısın... bir insanın ahını alıp, ömür boyunca vicdan azabı çekmekte, bunun yanında hediye!
burdan şunu da çıkartabiliriz. ben, hiç kimsenin "en büyük aşkı, aşığı" olamayacağımdır. ama en iyi, en güzel, en şu, en bu, yani enlerin aşkı olmak bu yoldan geçiyorsa ve bunlar gereksiniyorsa, varsın olmayayımdır...
ps: varsayım ve hayal gücü ürünüdür... pislik iseniz bile, lütfen evde denemeyin... insanların hayatlarıyla, duygu ve düşünceleriyle oynamayın...

7 Eylül 2009 Pazartesi

Abaza bir dostumun da dediği gibi...

geçenlerde öle duygusal erkek sendromu falan.. arkada şarkılar türküler heyheyler.. muhtemelle kuvvet Balkan müzikleriyle karışıkElveda Rumeli müzikleri dinliyoruz..

hepimizin aklına Vahide'nin öldüğü o sahne geldi..bir duygulandık bir duygulandık..sonra köyden göç falan derken, aldı götürdü bizi oralardan buralardan..

ve son bomba cümleyi arkadaş patlattı; Elveda Rumeli başlasa da şöyle karılı kızlı izleyip de ağlaya ağlaya birbirimize sarılsak...

bizim tepki: pekiii :S

5 Eylül 2009 Cumartesi

Bu işler kısmet işi

Bu konular da aklıma çok şey geliyor ama şuan bile bu yazıyı yazmak için kendimi zor topladım. Dün çok şevkliydim sabah kalkınca birşeyi yapmak zorundaymış gibi hissettiğimden dolayı biraz geç karar verdim yazıyıyı yazmaya. Hani bir de sürekli bu tip şeyleri yazmak için zaman bulamadığımdan dolayı iki sıkıntılı konuyu birleştireceğim.

Genel de hangi erkek ortamına girerseniz girin, eğer bir adamın sevgilisi yoksa her zaman bu onun kısmetsizliğidir. Böyle algılanır, böyle söylenir, gerçekte aslında bu yöndedir. Bir insanla tanışma şansını bir nebze de olsa insan kendi oluşturur. Ama kiminle nerede, ne zaman ve nasıl biriyle buluşabileceğimizi kim bilebilir ki? İşte doğru yerde, doğru zamanda, doğru kişi bulunduğunda biz buna şans diyebiliyoruz sanırım. Bu tür işler sen ne kadar çabalarsan çabala tanışma faslına bile giremeyebilirsin. En basitinden yolda binlerce insan yürüyor. Herkesin gözüne hoş görünen biri oluyordur. Tanımadığınız biri yanınıza gelip sizden hoşlandım dese kim inanır?

Bu olaylar gayet sancılı bir şekil de bir birini tekrarlar ki koskoca üniversite de bile kafama göre kız yok abi diyen adamlar mevcuttur. Tabi iş burada biraz kısmet'i de geçip çok üst düzey isteklere gelebiliyor. Ama erkeklerin istedikleri makul şeyler de vardır.

Genel de ilişki'de hep böyle laylaylom aşkım nereye gidelim, bak seni seviyorum, sana şiir yazdım şeklinde abidik gubidik bir ilerleyiş içerisindedir. Çoğu kişi asla o kişi ile evlenmeyi planlamaz hep böyle insanlar da bir anı yaşa tribi vardır. Buraya gelmemdeki asıl amaç tamam bir insanın düşüncelerini beğenebilirsiniz, fiziğini beğenebilirsiniz, hatta herşeyini beğenebilirsiniz. Ama kadınların erkeklere sevmekten başka birşeyleride vermesi lazım bunu da göz ardı edemeyiz.

Etrafımda gördüğüm ve konuşulanlara göre günümüzdeki hiçbir kadın doğru dürüst yemek yapmasını bilmiyor. Hadi bunu geçtim bilmemek değil öğrenmemek ayıptır asıl olan, peki niye ben kocama yemek mi yapıcam diye erkeksi bir boyuta geçer ki kadın? Kadının kadınlık vasıflarını bir kenara bırakıp niye bu erkekleşme eğilimi? İnanın etrafımda duyduğum çoğu tepki bu yönde, yemek yapıcak kadın yok!, Yok arkadaşım valla yok.

Bu kadınlar hiç mi duymamış? "Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer."

Bu yazıdan şöyle bir yanlış anlaşılma doğabileceğini düşünerek şu eklemeyi yapmak istiyorum. Yeri geldiğin de mutfakta erkek de karısına yardım etmeyi bilmelidir. Hatta aralar da erken eve gelip bir yemek denemesi gibi küçük süprizler bile yapılabilir. Ama beceri ve aile planması olarak bu işin sorumluluğu kadına aittir. Erkeğin yapacağı sadece ona yardımdır.

3 Eylül 2009 Perşembe

Akrep Kadını ii sevişir...

akrep kadınları mükemmeldir... yatakta süperlerdir..  herşeyden önce gözlerinizi ayıramayacağınız kadar etkili bakışarlı vardır.. güzel gözlerden bahsetmiyorum..ksık kısık hafif donuk bakan, sizi adeta gözleriyle içine çeken kadınlardır.  genellikle uvarlak vücut hatlarına sahiptirler, vücutlarında muhakkak özenle yaratılmış bir iki noktaları mevcuttur.  duygu yüklü ve tutkulu kadınlardır, 

Kıyafetlerinde son derece cesurdurlar.. üzerlerine yakışanından fazlasını giyerler.. elbise onları değil, onlar elbiseyi taşır.  derin ve gizemli bir yanı vardır.  aslında tehlikeli kadınsı ve kibar bir tavırları vardır.  içindeki ateşi kotnrol altında tutan akrep kadının , yatakta alev topu olur sütünüze gelir...Akrep kadınında, omurganızdan yukarı doğru buz gibi titremeler meydana getiren şaşırtıcı bir yetenek vardır. onun yanında mükemmel bir erkek olduğunuzu hissedersiniz; ama iyi olan o'dur! 

akrep kadınları genelde deneyimlidir. onların içinde tuttukları ateşleri ve beyinlerinin kenarında bulunan merak güdüleri önceki terübelerinin temel kaynağıdır. one nigthların kadınıdır. Terk eden cinsten, süründeren cazibedendir..

akrep kadını sex için ideal olandır.. çevrenizde varsa kaçırmayın derim :)

Ya tuhafsınız ya da balık hafızalı...

Erkek milleti valla bir garip. Şimdi olay şu;

Nerde çalıştığımı söylemeyeceğim ama kendi çapında büyük bir firmada çalışıyorum. İşe ilk başladığım da benim şu an çalıştığım odada temizlik ve yeniden düzenleme yapıldığı için bana da "Bu günlük operasyon müdürü şehir dışında onun masasında otur." dediler. Masaya oturdum. İş yok bi şi yok. Bomboşum. Masada adamın karısı ve oğlunun fotoğrafı var kocaman. Yeterince masayı inceledikten sonra biraz da bilgisayarı açıp müzik falan dinleyeyim, nette takılayım diye bilgisayarı açtım.

Media player'ı açtım bir film listesi ki akıllara ziyan. Yaklaşık 100 tane şu 1-1,5 dakikalık hard porno şeyler. Hemen player'ı kapattım. Explorer'ı açtım, aman allahım o da ne geçmiş safi porno sitelerle dolu. Yanisi millet adamı çalışıyo sanıyor adam safi porno aleminde cirit atıyor.

Adamı utandırmamak için kimselere bir şey söylemedim. Ama o günden beri adamın ne odasına gidiyorum ne de adamın yanında kendimi rahat hissediyorum. Adamın odası benimkinin yanında ve odadan çıkıp tuvalete gittiğini görebiliyorum. Allah kalbimi biliyor ya, adam her tuvalete gittiğinde de benim aklıma neler neler geliyor.

Neyse, bu sapık arkadaş dün odama geldi ve işle ilgili konuşuyoruz. Derken "Saçlarınızın modeli mi değişti?" gibi abuk bir cümle ile elini saçıma uzattı. Çok sert bir tepki verdim. Sen ne hakla saçıma dokunursun dangalak modundayım ve çok sinirliyim falan. Ama konu kapandı bence tabi. Fakat o da ne adam genel müdüre "İşini yapmıyor, benim ekibime iş yaptırıyor." şeklinde beni ve ekibimi şikayet etti.

Basit olay büyüdü kocaman oldu ve konu kapandı.

Tuhaf olan taraf ise adam bu sabah bana "Günaydın hanfendi" dedi. Selamı almadım tabi, yineledi.

Yani şimdi adamın selamını almadığım ve adamı yok saydığım için ben mi tuhafım, beni yalan yere şikayet eden bir sapığı hoşgörmemem ve onunla hiç bir şekilde diyalog kurmak istememem mi tuhaf. Yoksa tüm bunlardan sonra adamın bana selam verecek bir kösele yüze sahip olması mı?

Er milleti siz bu kadınkları ne sanıyorsunuz bilmiyorum ama sandığınız şey değiliz.

2 Eylül 2009 Çarşamba

Aldatmak

Aldatmak hep tartışılan bir kavramdır, haklı olarak...

Aldatan mı suçlu, aldatılan mı vesaire...

Ben bu tarz olaylarda aldatanın % 99, aldatılanın % 1 suçlu olduğunu düşünürüm...

Ama konum bu değil şu anda...

Erkek aldatır, diyor bazı kadınlar, kesin aldatır; aldatmayan erkek yoktur...

Hatta bazıları "İyi ki de aldatır, ilişkimiz renkleniyor vallaha!" diye şuh bir kahkahayla süslü cümleler de kuruyor...

O kadar da değil...

Konu bu da değil, ama her erkek aldatmaz kadınlar, bunu unutmayın!

Erkek aldatınca, sanki tek başına mı aldatır?

Bir suç ortağı yok mudur?

Bir kadın?

Çok uç durumlarda bir erkek??

Neyse, uça sapmayalım, kadında duralım!

Kadının bunu yapmasının sebebi nedir?

Hep duyarız ya, baldızıyla yatan adamı eniştesi bıçakladı!

Patronuyla yatan adamın boşanma davasında silahlar konuştu!

Falan filan...

Hadi, erkek doğası gereği bir kadına çok karşı koyamaz diyelim, kaldı ki bu da bir savunma olamaz, aldatmak şerefsizliktir.

Kadın neden yapar bunu?

"Öbürü" sıfatı hoşuna mı gider?

Bir kadının elindekini ele geçirmenin ve yakalanma ihtimalinin verdiği adrenalin midir?

Hemcinse kötülük yapma zevki neden bu kadar tadına doyulmazdır?

Neden?

1 Eylül 2009 Salı

YAKIŞIKLI DEĞİL AMA SEMPATİK

Evet kısırlığın bu kadarı, yine yeni yazı yok... Ama blog boş kalmasın diyoruz ve diğer blogtan buraya taşımaya devam ediyoruz. Zati bu bloğun konsepte daha uygun, buraya daha çok yakışır diyerek de olayı meşrulaştırıyoruz. Buyrun bakalım:


Yıllardır var böyle bir söylem tarzı ve ne yazık ki bir grup erkek bu kategoride değerlendiriliyor: Yakışıklı değil ama sempatik! Küfür gibi yeminle, çekip vurmak lazım bunu söyleyenleri. Beğenmiyorsan beğenmiyorum de kardeşim, ne kıvırıyorsun?

Sanırım bunu söyleyerek kendi vicdanlarını rahatlatmaya çaşıyorlar, hani iyi birşeyler de söyleyelim de hepten göçmesin zavallım diye. Dürüstlük yok bu sözün içinde, buram buram riyakarlık kokuyor. Sempatik nasıl bir kavram ki kadınların kafasında, teselli verir sanıyorlar. TDK'ya göre "cana yakın, sıcakkanlı, sevimli" demekmiş kelime anlamı. Dünya üzerinde hangi erkek böyle anılmak ister ki? Aseksüel olsa amenna, sevimlilik yapar durur, zaten beklentisi yok hayattan deriz olur biter.

"-Abi senin için sağda solda yakışıklı değil ama sempatik diyorlarmış.
-Sıçtık desene, suya düştü bütün eşeyli üreme hayallerim."


Kadınların iltifat olarak "çok güzel bir yüzün var"ı duymasından farksız bu durum. Hangi kadın 'seksi' ya da 'çok güzelsin' yerine bunu duymak ister ki? Bununla yetinseler yer içer yüz bakımı yaptırırlar ki sağdan soldan fışkıran yağlarını da zerre kafalarına takmazlar. Ama biliyoruz ki yaz aylarının geldiği şu dönemde yine hepsi tutuştu, fazla kilolardan kurtulup bikinilerini gururla giyebilmek için. Tüm bu çabaların sebebi ne? Bir erkeğin onlara ithafen 'off, taş gibi hatunmuş' demeleri değil mi? (Evet biz erkekler yüzlerine çok güzelsin, mükemmel bir vücudun var gibi edepli cümleler kurmaya çalışsak da kafadan geçen özet budur: Taş gibi)

Şimdi kadınlar bu derece çabalarken bir güzel söz duymak için, birimiz de çıkıp desek ki: 'Hayatım senin kişiliğine aşığım ben, her ne kadar seksi olmasan da ben seni bu halinle beğeniyorum' diye damgayı yeriz: ÖKÜZ! Hiç bir kadına böyle denir mi, denmez. Eee onlara denmez de erkeğe yakışıklı değil ama sempatik denir mi? O da denmez, denmemeli, Allah taş eder. -gerçi hepsinin hayali bu değil mi, taş olmak-

Kadınlar hep şikayet ederler ya erkeklerin düz mantık olmalarından, bunu kullansalar ya istemedikleri erkeklere karşı. Yani adamı niye istemiyorsun, göbeği mi var, göbeğin var de gitsin; kel mi, ben kel sevmem de gitsin; kokuyor mu, lan bir git duş al önce ayı de gitsin. Adamın devreleri yakma hiç değilse dolambaçlı yollardan laf sokarak. Benim ne arkadaşlarım bu yolda heba oldu, kızların muğlak ifadelerini algılayamayıp bir umuttur insanı yaşatan deyip de aynı kızın peşinde yılarca gezerek. Kız istemiyor belli ama elemana da doğru dürüst ifade etmiyor bunu, kırmamak için belki ama adam anlamıyor işte: Yeni bir ilişkiye hazır değilim, bazı şeyler zamanla olur beklemek lazım, hayattaki tercihlerimi sorguluyorum... bıdı bıdı. Adam da hiç üstüne alınmaz, oysa lafın özü 'senle olmaz bu iş'tir. Aynı kız bakarsın üç gün sonra herifin biriyle sarmaş dolaş, ne hazırlık yapmış ne de tercihlerini sorgulamış, beklememiş direk atlamış. Niye? Çünkü eleman sempatik değil ama YAKIŞIKLI.

Buradan erkeklere naçizane tavsiyemi ileteyim: Hoşlandığın bir kız mı var? Söyle bir kız arkadaşına senin hakkındaki düşünceni öğrensin, yakışıklı çocukmuş -niyeyse kızlar bir de çocuk derler kazık kadar herife- ya da hoşmuş falan derse ufak ufak sokulun, umut var. Ama çok sevimliymiş, sempatikmiş, çok esprili eleman ya falan derse hakkında arkana bile bakma, o kızdan sana hayır gelmez.

yukarıdaki sempatik amcanın fotoğrafı için tıklayın...

Google'ın spam uyarısına karşı önlem de alalım yine: Bu yazı 2.28.2009 tarihinde Sersang's Monolog adresinde yayınlanmıştır!

25 Ağustos 2009 Salı

Biz kadınlar

Acımasız ama gerçek. Biz kadınlar başkasına ait olanı isteriz.

Özellikle erkekler konusunda böyleyiz. Bir hatun bizi sevgilisi ile tanıştırdı mı hemen o sevgiliye kendimizi beğendirmeye çalışırız. İçten içe "Ben daha iyiyim. beni seç hesabı"

Acımasız ama gerçek. Siz erkekler "Hayır" diyemezsiniz.

Özellikle kadınlar söz konusu olduğunda. Bir hatun yeter ki kapıyı çalsın, hemen o kapıyı ardına kadar açar ve gerisini düşünmezsiniz.

Şimdi bir kadın sevgilisi ya da kocasını en yakın arkadaşı ile tanıştırır, kadın erkeğe kendini beğendirmeye ve "benim ol" demeye başlar, erkek de bunu kabul eder ve bir yasak aşk başlar. ("Aşkın yasağı da ne?" demeyin ben o kısma çalışamadım daha.) Sonra bu ilişki açığa çıkar erkekten bir tercihte bulunması istenir.

İşte kritik nokta burda sakın o tercihi yapmayın. Zira hangisini tercih ederseniz edin terk edileceksiniz. Eğer sevgiliyi tercih ederseniz, öbürü ile bittiğinden emin olana kadar bekler ve karşınıza geçip "Affedemiyorum" der, yok diğerini tercih ederseniz sevgilinin bittiğinden emin olana kadar bekler ve utanmadan "heyecanım bitti" der.

Biz kadınlar böyleyiz dostlar. Başkasına ait olanı alıp, oynayıp çöpe atmayı severiz.

Ya "Hayır" demeyi öğrenin ya da çöpe atılmaya razı olun.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

KARŞI CİNSTEN KANKA OLUR MU?

Kısır bir dönemden geçiyoruz, birçok blog kepenk indirdi desek yeridir. Kadınlar yazıyor'a baktım, yazarlar kendi bloglarındaki eski yazıları oraya taşımakta bir beis görmemiş; biz neden yapmayalım? Ahanda alttaki yazı da benim blogdaki eski bir yazı. Buyrun okuyun:

Karşı cinsten kanka olur mu? Erkek Blogları'nda böyle bir anket vardı, %25 olur demişler. Öncelikle nedir bu kanka olayı, onu açıklayalım. Kutsal bilgi kaynağından alıntılar yapacağım:

kan kardeşinin mutasyona uğramış hali.
-gecenin bi saatinde,siz bile kendinize tahammül edemiyorken, size tahammül eden, sizi dinleyen... bir çok ortak noktada buluştuğunuz. sizden çok uzaktayken bile başucunuzdaymiş hissiyati veren dünya güzelliği.

Evet görüldüğü üzere kankadan anlaşılan kabaca dostluk ötesine uzanmış ve kardeşlik aşamasına gelmiş bir ilişkidir. Kankanız sizin herşeyinizi olduğu gibi paylaşabileceğiniz insandır. Peki nasıl kanka olunur?

Konumuz karşı cinsten kankalık olduğu için erkek-erkek kankalığı ve kadın-kadın kankalığına değinmiyorum bile. Bir erkek nasıl bir kadının kankası haline gelir? Bunun iki yolu vardır: Birincisi beğeniyle yaklaşırsın ve açılmakta gecikirsin ve bir de bakarsın ki kanka olmuşsunuz; ikincisi ise hoş sohbet takıldığın bir kız arkadaşın vardır, konuşa konuşa, paylaşa paylaşa çok yakın hale gelirsin ve bir bakarsın ki birbirinizin herşeyini bilir olmuşsunuz ve kanka olmuşsunuz. İlkinde erkek bir kurbandır, ikincisinde ise her iki taraf kurbandır.

Beğeniyle yaklaşılan bir kadının kanka olması içler acısıdır, içten içe rüyalarınızı süsleyen o güzel kişiye siz dokunmak sarılmak ve hatta öpmek falan istersiniz ama yanına gittiğinizde o sizinle öyle bir konuşur ki kedi gibi pısar kalırsınız, uysallaşır miyavlarsınız. Oysa sap arkadaşların yanında aslan gibi kükremiş ve abi tamam artık kesin gidip mevzuyu açacağım ve bağlayacağım dersiniz. Bu böyle sürer gider ve birgün patlarsınız, daha doğrusu hormonlar patlar. O size hoşlandığı çocuktan bahsettiği anda şarteller atar ve olmaz falan dersiniz ki işin rengi değişir, çok çirkin bir hal almaya başlar. Kadın taraf ama'larla başlayan cümleler kurar hemen:

'Ama ben seni kankam sanıyordum, hani biz çok yakındık?'
'Ama sen benim mutluluğumu istemiyor musun?'
'Ama bugün sen birinden hoşlansan ben senin mutlu olman için her türlü desteği verirdim'
'Ama ama ama... bitmez bu amalar!'

Er bünye patlar sonunda çünkü kanka(!)sı güvenli sığ sulardan uzaklaşmış, açık denizlerdeki gemicilere gönlünü kaptırmıştır. Nasıl olsa olan olmuştur der ve döker tüm eteğindeki taşları: 'İşte ben baştan beri sana karşı birşeyler hissediyordum ama açılmaya cesaret edemedim, sonra bir de baktım çok yakınlaşmışız, zamanla olur dedim kendi kendime. Sen bana bu kadar iyi davranıp da herşeyini anlatınca senin de bana karşı hislerin olduğunu sandım bla bla bla...' Anında gelir tepki: Ben sana güvenmiştim, herşeyimi paylaştım; oysa sen bunca zaman bana ne gözle bakmışsın, inanmıyorum sana. Hayvan herif, bir daha beni arama da sorma da.

Diğer durumumuzda yakınlaşmış iki bünye vardır ve böyle zamanla sırdaş falan olurlar. Ancak her ilişkide olduğu gibi sahiplenme başlar. Birbirlerinin ilişkisine karışmaya başlarlar. Kız erkeğin her sevgili denemesine bir kulp takar, erkek kıza asılan herkese öyle bakışlar atar ki adam kaçar. Diyelim ki bu olmadı ve karşı cins kankanıza rağmen sevgili yaptınız. Bu durumu sevgilinize nasıl açıklayacaksınız? Tecrübeyle sabittir ki sevgili sizi, kendi cinsinden biriyle paylaşmayı reddeder. Yani 3-5 ay tahammül eder belki ama eninde sonunda kavgalarınızın sebebi kankanız olmaya başlar. Öyle bir noktaya gelinir ki ya O ya Ben der ve ortaya iki seçenek çıkar: İki ilişkiden birisini sonlandırmak. Sevgiliden ayrıl ayrıl nereye kadar? Sonunda kanka kankaya kalırsınız. Artık kafada da şu soru tınlar? Madem tüm ilişkilerimi onun için bitiriyorum, o zaman onunla bir ilişki deneyeyim. Bu kaçınılmazdır; sevgili için kankayı bırakmadıysanız bu noktaya mutlaka gelinir. Ya da aseksüel bir yaşam sizi bekler ki hormonlar buna izin vermez. Bu durum kadın için de erkek için de geçerlidir.

Uzun lafın kısası karşı cinsten kanka olmaz, olursa da bir noktada mutlaka sona erer. Ya birlikte olmaya başlarsınız ve uzun süren dostluk sonrası sevgili olma sendromları başlar, ya da birgün sevgili yapmak için kankanıza elveda demeniz gerekir.

Google'ın spam blog yaftasına önlem babında da şunu yazalım: Bu yazının orjinali 5.28.2009'da Sersang's Monolog'da yayınlanmıştır.